27 Şubat 2015 Cuma

Niye hep yanlış kişiye aşık oluyoruz?


Niye hep yanlış kişiye aşık oluyoruz?

Hayalinizdeki ilişkiyi bir türlü yaşayamıyorsanız, gerçek hayalinizin ne olduğunu fark etmeniz gerekiyor. Aslında tam da bilinçaltınızın uygun gördüğü erkekleri hayatınıza çekiyorsunuz. Şimdi kayıtları temize çekme vakti…
Ne trafik, ne borsa, ne politika… Hemen herkesin öncelikli isteği hayatını paylaşacağı bir eş bulmak. Öncelikler sıralamasında birinci sırada yer alsa da en çok sorun da bu alanda yaşanıyor. Evlenilecek erkek kalmadığını düşünenler, evlenip de “Ben ne yaptım?” diyenler, her yeni ilişkiye büyük umutlarla başlayıp her bitişte depresyona girenler… Ve daha ne hikayeler… Söz konusu romantik ilişki olunca günlerce, aylarca hatta yıllarca konuşulacak malzeme bulmak zor değil. Peki, özellikle şehirli insanın ilişkilerle sınavının ardında ne yatıyor? Kendi parasını kazanan, kendi evinde yaşayan, bağımsız görünen kadınlar hep bir erkekle tamamlanmak istiyor ama ilişki kurmakta neden bu kadar zorlanıyor ve hep kısır döngülerin içinde dolaşıyor? 

Verdiklerimiz bize geri dönüyor
Spritüel Gelişim Danışmanı Gülnur Ünal da bu tabloyu doğruluyor ve “Evet, hep aynı özellikler, aynı seçimler ve sonunda ‘Niye benim başıma hep bu geliyor?’ diye soranlar çok. Hiçbir zaman kendimize dönüp bakmıyoruz. Oysa kişi bumerang gibi neyi atarsa o kendisine geri dönüyor. Siz kendinizi sevmiyorsanız karşınızdakinden sevgi bekleyemezsiniz. Kendinize değer vermiyorsanız karşınızdaki de size değer vermez. Ama her ilişkide diğerini suçlama döngüsü kırılana kadar karşınıza hep aynı tarzda kişiler gelir, aynı tür ilişkiler kurulur. Hep başkalarını eleştirdikçe karşınıza sizi eleştirecek insanlar çıkar. Eleştiriyorsunuz, yargılıyorsunuz, sonrasında bir de bakıyorsunuz karşınızda hep sizi eleştirenler var. Bu kısır döngüyü fark eden ve değersizlik kodunu kıran ise mucizeyi yaşamaya başlar.”
Hayat boyu bu kısır döngüyü fark etmeden hep dışarıyı suçlayarak devam edebilirsiniz ya da şu andan itibaren “Ben ne yapıyorum da hep aynı şeyleri yaşıyorum?” diye sorgulamaya başlayabilirsiniz. Seçim sizin… Eğer seçiminiz farkındalıktan yana olursa hayatın özünü ve mutluluğu da fark etmiş olacaksınız. 

Neden başlamalı?
Gülnur Ünal, değersizlik duygusunun ve kimseyi bulamama halinin altında kendine güvenmemenin yattığını belirterek, “Bizim asıl kopamadığımız ise bilinçaltımızda toplum ve aile tarafından atılan kodlar. ‘30 yaşına kadar evlenmek, 35 yaşından önce doğurmak gerek’ gibi aileden gelen öğrenilmişlikler bilinçaltımıza yüklenmiş durumda… Yaşamın içinde bunlarla harekete geçiyoruz. Bunları kırmak gerekiyor. Ancak bunu yaparken de önümüze sınavlar geliyor. Değişim yaşanırken bir de bakıyoruz ki karşımıza bizi değersiz hissettirecek kişiler çıkıyor. Aslında bir sınavdan geçiyoruz. Hepsi bizi güçlendirmek, bir adım daha ileri gitmemiz için geliyor. Pes etmediğimiz noktada ise mucize gerçekleşiyor” diyor. “Niye hep yanlış kişiyi buluyorum?” sorusundaki ‘yanlış kişi’ tanımını değiştirmek gerektiğini belirten Ünal şöyle devam ediyor: “O yanlış kişi aslında bir öğretmen. Bize öğreteceği bir şey var. O rolünü tamamlıyor ve gidiyor. Ben bu gidişi ayrılık olarak tanımlamıyorum. Ayrılık yok, sadece yeni başlangıçlar var. Herkes karşısına çıkan insandan bir şeyler öğreniyor ve sonra yollar ayrılıyor. Belki de bu ilişkide öğrendikleriniz sizi çok güzel bir aşk için hazırlıyor.”

 

İlişkinizi test edin!


İlişkinizi test edin

Klinik Psikolog Başak Tanrıverdi’nin Formsanté okuyucuları için hazırladığı mini test ile ilişkinizi gözden geçirebilirsiniz. 

1- İlişkinize zarar geleceği ve terk edileceğiniz kaygısını sık yaşıyor musunuz?
A) Evet
B) Hayır

2- “Partnerim benim her şeyim, onsuz yapamam“ gibi düşünceler kafanızdan sıkça geçiyor mu?
A) Evet
B) Hayır

3- Partnerinizle ilişkiye başladıktan sonra ailenize, arkadaşlarınıza ve çevrenize çok az vakit ayırıp daha çok partnerinizle mi vakit geçirmeyi tercih ediyorsunuz? 
A) Evet
B) Hayır

4- Zaman geçtikçe partnerinizden beklentileriniz 
artıyor mu?
A) Evet
B) Hayır

5- Sürekli bir evlilik ısrarı yapıyor musunuz ya da evlenmeden önce yaptınız mı?
A) Evet
B) Hayır

6- Partneriniz için kendi kişiliğiniz, hayat tarzınız ya da mesleğinizden sıkça ödün veriyor musunuz?
A) Evet
B) Hayır

7- Partnerinizi değiştirmeye ya da kontrol etmeye çalışıyor musunuz?
A) Evet
B) Hayır

8- Depresif semptomları, özgüven eksikliğini, yetersizlik duygusunu sık yaşıyor musunuz?
A) Evet
B) Hayır

9- İlişkinizde partnerlerden biri öteki partneri kontrol altında tutmak istiyor mu?
A) Evet
B) Hayır

10- İlişkinizde partnerlerden biri sürekli talep ederken öteki sürekli verici mi?
A) Evet
B) Hayır

EVET‘ler çoğunlukta ise dikkat! Kendinizi bulmanızda yardıma ihtiyacınız var. Unutmayın ilişkiler değil, bireyler bağımlıdır. Yalnız olmadığınızı bilin, toplumun yüzde 5-10’u sizinle aynı süreci paylaşıyor. Kendinize olan saygıyı artırmak ve ilişkiniz konusunda farkındalık kazanmak için destek alabilirsiniz.

İlişkinin gizli düşmanı: Bağımlılık


İlişkinin gizli düşmanı: Bağımlılık ... 

İlk günlerde iki tarafa da çok keyifli gelen bağımlılık hali zamanla ilişkinizin katili olabilir. Bağlılık temelinde  
Acaba sizin ilişkiniz hangi sınıfa giriyor?
yürüyen bir ilişki ise iki tarafın da kendini gerçekleştirebildiği bir şölene dönüşebilir.
Soru net: İlişkinizde bağlı mısınız, bağımlı mı? Ancak cevap biraz karmaşık... Özellikle de ataerkil bir topluma doğmuş olan biz kadınlar için… Gittikçe daha fazla büyük şehirlerde yaşamaya başlasak da, iş hayatında daha fazla yer alıp hatta daha fazla yükselsek de önce kendimizi ikna edemiyoruz bağımsızlık fikrine… Ve tabi biz ikna olmayınca “bağımsız kadın” tanımı hak ettiği yeri asla bulamıyor toplumsal sözlüğümüzde… 
Bağımlılık ve bağımsızlık kavramlarının en çok kafa karıştırdığı yerlerden biri de ikili ilişkiler… İnvivo Psikoloji’den Klinik Psikolog Başak Tanrıverdi ile ilişkilerimizi ve bağımlılıklarımızı konuştuk. 

Önce bağlı sonra bağımlı
Psk. Başak Tanrıverdi, ilişkilerde kadınların erkeklere genellikle önce bağlandığını sonra bağımlı hale gelebildiğini söylüyor ve ekliyor: “Ataerkil bir toplum olmamız nedeniyle kadınlara verilmiş belli sıfatlar var. Bağımsızlık kavramı kadın kelimesi ile yan yana geldiğinde hoş karşılanmıyor ve basit, sorumsuz kadın olarak karşılık buluyor. Oysa erkek için bağımsızlık güç anlamına geliyor” diyor. Bu bakış açısının, kız çocuklarının baba ile olan iletişimi, babaların kız çocuklarına farklı ve daha korumacı davranması, namus kavramına çok önem vermesi nedeniyle bir süre sonra kadınların öğrenilmiş çaresizliği haline geldiğini belirten Psk. Tanrıverdi, “Kız çocuk aynı korumacı yaklaşımı ileride eşten de bekliyor ve o eş de yetiştirilişinden dolayı buna müsait oluyor. Erkek çocuklar da ‘bağlı’ olmanın kılıbıklık anlamına geldiği bilgisi ile büyüdüğü için bağlı olmak isterken bile bağımsızmış gibi yapmak zorunda kalıyor. Bu erkek için de büyük bir psikolojik sorun oluşturuyor aslında. Sistem bu şekilde kendini sürekli devam ettiriyor. Kadın bu şekilde bağımsızlığından ödün verdikçe erkek aktifleşiyor, sahte kimlik oluşuyor, o da olmadığı birine dönüşüyor. Ben Türkiye’deki evlilikleri genellikle bu şekilde görüyorum” diyor. 

Çalışmak yeterli olmuyor
Kadınların bir zamanlar sadece erkeklerin hakim olduğu iş hayatına girmeleri de aslında sistemi fazla değiştirmiyor. Kadınlara artık kalıtsal şekilde gelen rol dağılımı ve öğrenilmişlikler bocalamaya neden oluyor. Psk. Başak Tanrıverdi önemli olanın kadınların çalışıp çalışmaması olmadığını belirterek, “Sabahtan akşama kadar çalışıp, eve gidip kocasından dayak yiyip bir de üstüne keyif sürmesi için kocasına para veren kadınlar da biliyoruz. Tabii ki kadınların çalışması özellikle yeni nesil için çok büyük bir adım. Ancak kadınlar hala para konusunda pasif kalıyor. Gücün simgesi olan paranın erkeğin elinde olması gerekiyor. Kadın kocasından daha yüksek maaş alıyorsa bundan tedirginlik duyuyor. Çalışıyorsa ve çocuğu evdeyse vicdan azabı çekiyor. Bu nedenlerle çalışan kadının bağımsız kadın olduğunu henüz söyleyemiyoruz” diyor. 

Erkeğin de bağımlılıkları var
Peki erkekler gerçekten ne kadar bağımsız? Psk. Tanrıverdi bunun da tartışılması gerektiğini söylüyor. Araştırmalara bakıldığında kadınların daha sık depresyona girdiği görülse de boşanmaların ardından depresyona girenlerin aslında erkekler olduğu anlaşılıyor. Erkek artık hayatında olmadığında kadın hayatını, ev düzenini, ocaktaki yemeğini, çocukların bakımını sürdürebilirken erkek hep hazıra alışmış olduğu için zorlanıyor. Bu anlamda erkeklerin de kadınlara bağımlı hale geldiği görülüyor. Tek fark, erkekler toplumun onlara verdiği güçten dolayı bunun pek farkında olmuyor. Farkındalarsa bile dışlanma endişesi ile değilmiş gibi yapıyorlar. 

Gerçekten bağımsız mısınız?
Kendimizi modern toplumun bağımsız kadınları olarak görürken bir anda ilişkimize bakıp aslında “bağımlı” olduğumuzu fark etmemiz mümkün… Bir ilişkide bağımlı olmak her zaman kendinden ödün verip her şeyi karşı tarafa yüklemek ve onun isteklerinin olmasına çalışmak anlamına geliyor. Eğer hayatınızdan memnunsanız, yapmak istediklerinizi yapabiliyorsanız ve bu konuda bir kaygı yaşamıyorsanız, kocanız olmadan da kendi ayaklarınız üzerinde durabileceğinize inanıyorsanız sevgiden, aşktan ve bağlılıktan söz edebilirsiniz. 
Psk. Tanrıverdi, annelik rolünün de kadınlarda bocalamaya neden olabildiğini, anne olan birçok kadının kendine çok fazla “ben” yüklediğini, toplum anneliği kutsallaştırırken annenin de “Ben anneyim” ifadesine çok fazla tutunabildiğini hatta bilinçaltı düzeyde eşi ile olan sorunlarını örtbas ederek istediklerini çocuk üzerinden gerçekleştirmeye çalıştığını söylüyor. Bu aşamada anne çocuğa bağımlı hale geliyor. Eğer çocuk annenin hayal ettiği gibi olmazsa kapıyı çalan yine depresyon oluyor. 
Psk. Tanrıverdi, “Kadın eğer çalışıyorsa, istediği mesleği yapıyorsa, kendini istediği gibi değiştirebiliyorsa, kendi ayakları üzerinde duruyorsa, partneri ile, eşi ile, eşin ailesi ile ilişkilerinde dengeyi kurabiliyorsa ve çocuğunun kendisi olarak var olmasına izin veriyorsa ayakta durabilen bağımsız bir kadındır ve o ilişki bağımlılık değil bağlılık ilişkisidir” diyor. 
Bu tanımda “istediği mesleği yapıyor” olmak ifadesi yer alsa da aslında bir kadının bağımsız olması çalışmasını gerektirmiyor. Çok para kazanan ancak eve geldiğinde bunun hiçbir anlam taşımadığı ilişkiler olabildiği gibi çalışmadığı ve boşandığı halde çocuklarına sahip çıkan, depresyona girse bile kendini hemen toparlayan, kendisi ve çocukları için hayatta daha yapacak çok şeyi olduğunu bilen kadınlar da var.

 

TEKRARLAYAN AĞIZ YARALARI BAĞIŞIKLIĞI TEHDİT EDİYOR !

TEKRARLAYAN AĞIZ YARALARI BAĞIŞIKLIĞI TEHDİT EDİYOR: 

TEKRARLAYAN AGIZ YARALARI BAGISIKLIGI TEHDIT EDIYOR BIRCOGUMUZDA ZAMAN ZAMAN RASTLANAN AFT VE UCUKLARIN MASUM OLMADIGI KONUSUNDA UZMANLAR UYARIYOR. AFT VE UCUKLARIN EN BUYUK ETKISININ BAGISIKLIK SISTEMI UZERINDE ...
tekrarlayan ağız yaraları bağışıklığı tehdit ediyorBirçoğumuzda zaman zaman rastlanan aft ve uçukların masum olmadığı konusunda uzmanlar uyarıyor.
Aft ve uçukların en büyük etkisinin bağışıklık sistemi üzerinde gerçekleştiğini ifade eden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ülkü Duraksoy, "Yapılan birçok araştırma göstermiştir ki; ağzımızdaki tekrarlayan yaralar, geçmeyen uçuklar bağışıklığımızın bozulduğunun en önemli aynasıdır. Çeşitli tedaviler deneriz, ağız gargaraları kullanırız ama bunlardan bir türlü kurtulamayız. Yaşam kalitemiz düşer çünkü rahatlıkla ne yemek yiyebiliriz ne de içebiliriz. Aslında çözümü ve tedavisi basittir ancak bunun için doğru testlerin yapılması ve tanı koyulması gerekir" dedi.
Tekrarlayan aft ve uçukların akla hemen Behçet hastalığını getirdiğini belirten Uzman Dr. Ülkü Duraksoy, tek nedenin bu olamayacağını belirtti ve kişiye özel, farklı testlerle bu yaraların kaynağının tespit edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Duraksoy, şu önemli bilgileri paylaştı: "Kişiye özel mini bir araştırma yaptığımızda, kişinin neden sıkça ağız yarası veya uçuk çıkardığını ya da neden sıkça mantar enfeksiyonuna yakalandığını hemen buluruz. Genelde biz hekimleri bu konuda sürükleyen çok net araştırma basamakları maalesef bulunmamaktadır. Tekrarlayan ağız yaraları deyince akla hep Behçet Hastalığı gelir. Bunu da mutlaka araştırmak gerekir ama bu, hastalarımızı uzun, bunaltıcı bir seri test silsilesine sokmak demektir. Oysa Behçet hastalığından çok daha sıklıkla görülen, ağız yaralarına neden olan ve taranması gereken başka durumlar vardır. Bunlardan bir tanesi B vitamini eksikliğinin tespit edilmesidir. Kişide B vitamini eksikliğine neden olan tiroid hastalıklarının özellikle Hashimato ve otoimmun tiroidlerinin olup olmadığının araştırılması gerekir. B 12 vitamin kaybına neden olan mide mikrobunun da olup olmadığını araştırmak gerekir. Bunlara bağlı herhangi bir nedenden kaynaklanıyorsa, tedavi çok basittir. Eğer bunlarla alakalı bir durum değilse o zaman Behçet taramasına gitmek gerekir."

"MİDE MİKROBU TESTİ ATLANMAMALI"
Pek çok rahatsızlık gibi tekrarlayan ağız yaralarının da nedenlerinden biri olan mide mikrobunun mutlaka araştırılması ve tedavi edilmesi gerektiğine vurgu yapan Dr. Ülkü Duraksoy," Helikobakter Pylori dediğimiz mide mikrobu gastrit ve ülser yapan tüm mide ve on iki parmak barsağını tutabilir. Bu mikrop sadece bu bölgeyi etkilemez, tüm sindirim kanalını etkiler ve aşırı Gaz ve dışkılama değişikliklerine de yol açar. Vitamin emilim bölgelerini de etkilediği için unutkanlık, halsizlik, yorgunluk ve sinirliliğe hatta Depresyona da yol açabilir. Kişi bazen hiç mide ağrısı çekmez, sadece gaz yakınması veya ishal ya da kabızlık ve gaz yakınması şikayetleri yaşar. Bazen ise sadece unutkanlık ve ağız yaraları ile kendini gösterir. Bu mikrop Türkiye'de yüzde 80-93 oranlarında pozitift sonuçlar veriyor ama herkeste hastalık yapmıyor. Kişinin tedavisi sırasında tüm bağışıklık sisteminin elden geçirilmesi ve kişiye özel değerlendirme çok önemlidir. Bu değerlendirmede; kişinin yaşı, cinsiyeti, geçirdiği hastalıklar, tüm Aile ve yakın akraba ağacındaki hastalıklar değerlendirilmeli. Kişinin yaşam şekli değişikliği varsa o ele alınmalı. Uyku düzeni ve horlaması, burun tıkanıklığı var mı sorulmalıdır. Su içme miktarı ve ne tip suyu tükettiği ile güneşlenmesi veya güneşlenmemesi hatta güneşlenme şekli sorulmalıdır. Beslenme şekli sorgulanmalı; hangi gıdaları çok sevdiği, hangi tip eti ve yağı tükettiği, nasıl tükettiği ve ne sıklıkta beslendiği gibi konular da irdelenmelidir. Hastaya bu denli titizlikle yaklaşılmaz ise basit bir ağız yarası veya uçuk dediğimiz hastalık beyine giden kanalların üzerinde veya gözümüzde çıkar ki çok ciddi sonuçlara götürür. Herpes ensefalit, yüz felci gibi durumlara dahi neden olabilir"şeklinde konuştu.

Resimli Zayıflama Egzersizleri

Resimli Zayıflama Egzersizleri:

 

Günlük en iyi kilo kaybı için zayıflama çalışmaları. Toplam 10 zayıflama egzersiz ve hareketi sırayla verilmiştir. iyi çalışmalar


1 - Zayıflama egzersizi
Elleri öne - yukarı yukarı yana açarak aşağı yukarı (10-20 kez)
 
egzersiz-hareketleri


2 - Zayıflama egzersizi
Eller yukarıda. Bacaklar dik. Dizleri Kırmadan avuç içini Ayak parmaklarına değdiriyorsun.
(10-15 kez)

zayıflama-egzersizi


3 - Zayıflama egzersizi
10 kere her yöne eller yere değecek şekilde eğilin.


egzersiz


4 - Zayıflama egzersizi
Eller önde çömelip kalkın (10-20 kez)


zayıflama-hareketleri

5 - Zayıflama egzersizi
Bacakları ileri geri ve yana doğru sallayın (10 -20 kez)

zayıflama-hareketleri


6 - Zayıflama egzersizi
Yüzüstü uzanın. Bacaklarınızı keçiboynuzu şeklinde yukarı aşağı götürüp getirin
( her bacak için 10 -15 kez)

zayıflama-hareketleri


7 - Zayıflama egzersizi
Kobra şeklide denilebilir. Yüz üstü uzanın sonra başınızı yukarı kaldırıp tekrar
uzanın. (2 - 3 kez)

zayıflama-hareketleri


8 - Zayıflama egzersizi
Sırt üstü uzanın. Eller yanda. Bacakları kaldırıp tekrar indirin (10 -15 kez)

zayıflama-hareketleri


9 - Zayıflama egzersizi 
10 -15 kez mekik yapın

zayıflama-hareketleri


10 - Zayıflama egzersizi 
Sırt üstü uzanın bacakları sağa sola ileri geri hareket ettirin

zayıflama-hareketleri

Evde yapılabilecek spor hareketleri!


Evde yapılabilecek spor hareketleri !


Günde sadece 10 dakikanızı ayırmanız yeterli. Hadi o zaman iş başına...


Evde 15-20 dakikada, kolayca yapılabileceğiniz basit hareket ve egzersizlerle, formumuzu korumak mümkündür.
İşte, basen bölgesi, bel bölgesi, karın bölgesindeki yağlar için resimli basit fitness egzersiz hareketleri.  

Köprü Hareketi
evde-yapılacak-egzersizler
Köprü hareketi, özellikle sırt ağrılarına çok iyi gelir. Basen bölgenizdeki yağları eritir ve karındaki kasları da sıkılaştırır.

Eller Dizlere

evde-egzersiz-hareket

Özellikle karın ve göbek bölgesindeki yağlardan şikayetçiyseniz, bu hareket tam size göre.

Dizler Göğüs'e

egzersiz

Ayaklarınız tamamen yerde olmayacak şekilde durmalı. Karın yağları için birebir bir hareket.

Bacak Kasları

evde-egzersiz-hareket

Baldır ve alt bacaklarınızda yağ veya selülit varsa, küçük bir top alarak, resimde olduğu gibi, önce bacaklarınızın arasına koyup sıkarak, sağa ve sola doğru hareketi tekrarlayın. Ardından bileklerinizin arasına alarak aynı hareketi uygulayın.

Bacakları İncelten Egzersizler

Bacakları İncelten Egzersizle !

Yüksek yoğunluklu ve güçlendirici etkisi olan egzersizler bacaklarınızı formda tutmak için en ideal yoldur. Ancak bu egzersizleri her gün yapmanız şart.

Eğer bacaklarınız kalın ve kısaysa uzayıp giden bacaklara özenmenin pek bir anlamı yoktur. Ancak çalıştırdığınız takdirde bacaklarınızı şekle sokmak da mümkün.
Yüzme bisiklet ve yürüyüş hem yağ yaktıkları hem bacakları ve popoyu sıkılaştırdıkları hem de bunları vücudu kalınlaştırmadan yaptıkları için en ideal sporlardır. Bunun yanı sıra rollerblade de basen ve bacakları çalıştırdığından son derece etkilidir.
Bacaklarınızın 3 hafta kadar kısa bir sürede sıkılaşmasını istiyorsanız bu hareketleri haftada en az 3 kez yapın. Belli sayıda setler yapmak yerine artık devam edemeyecek kadar çok yorulana değin tekrar ederek hareketlerin etkisini artırabilirsiniz.

Baldırları şekillendirmek için
Bacaklarınızı 90 cm kadar açın ayak parmak uçlarınız dışarı baksın ellerinizi kalçalarınıza koyun. Üst bacaklarınız yere neredeyse paralel olana dek dizlerden kırın. Daha sonra elinizden geldiğince çok parmak ucuna kalkıp inin. Bu bacaklarınız için mükemmel bir egzersizdir ve baldırlarınızı da inceltir.

Bacaklarınızın iç kısımlarını inceltmek için
Sağ yanınız üzerine yatın ve sol bacağınızı sağ bacağınız üzerine atarak önünüzde durmasını sağlayın. Daha sonra sağ bacağınızı uzatarak yerden yavaşça 30 cm kadar kaldırın. Bunu yaparken sağ bacağınızı dizden hafifçe kırık tutun. Hareketi yaparken bacağınızın iç kısmındaki kasları kullanmaya özen gösterin. Daha sonra bacağınızı yavaşça indirin. Zaman içerisinde hafif ağırlıkları da egzersize katabilirsiniz.

Sıkı dizler için
Bacaklarınızı omuz genişliğinde açarak ellerinizi kalçalarınız üzerine koyun. Sol bacağınızla ileri doğru elinizinden geldiğince uzun bir adım alın. Daha sonra dizden krın. Böylece sol üst bacağınız yere paralel ve sol diziniz de tam olarak ayak bileğinizin üzerinde olacaktır. Başlangıç pozisyonuna dönrerek sağ bacakla tekrarlayın. Bu egzersiz diz bölgesinde biriken inatçı yağ rezervlerini küçültür.

Bacaklarınızın dış kısımlarını inceltmek için
Sağ yanınız üzerinde yatarak bu bacağı 45 derecelik bir açıyla kırın. Yukarıda kalan bacağı ayağınızı gergin tutmaksızın önünüze doğru uzatın. Sol elinizden destek alarak ağırlığınızı öne doğru verin. Daha sonra bacağınızı yavaşça yukarı kaldırarak 2 sayı sayın ve gene 2 sayı sayarak yavaşça indirin. Bunu tekrar edebileceğiniz kadar tekrar edin.

Üst bacaklarınızı inceltmek ve sıkılaştırmak için
Bir duvarın önünde duvardan yaklaşık 60 cm kadar uzak durun. Sırtınızı duvara dönün ve sanki bir sandalyeye oturacak gibi vücudunuzu alçaltın. Sırtınızı dik tutarak üst bacaklarınız yere paralel olana değin çömelin. Bacaklarınız iyice yorulana kadar pozisyonu koruyun. Bu hareketle bacaklarınızdaki tüm üst kasları da çalıştırmış olursunuz.