hastaliklar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster
hastaliklar etiketine sahip kayıtlar gösteriliyor. Tüm kayıtları göster

7 Nisan 2015 Salı

Şekere İyi Gelen Yiyecekler

Şekere İyi Gelen Yiyecekler



  • 313
     
  • Paylaş
  •  
Şeker hastalığı, kandaki şeker seviyesinin yüksek düzeylerde olmasına yol açan kronik bir hastalıktır ve genellikle beslenmenin düzenlenmesi ile kan şekeri dengesi sağlanabilmektedir. Uygun bir beslenme sadece hastalığın belirtilerini hafifletmekle kalmaz, ilerlemesini ve daha ciddi komplikasyonlara yol açmasını engeller. Uzun süre tedavi edilmeyen şeker hastalığının yol açabileceği diğer hastalıklar arasında kalp hastalıkları, böbrek hastalıkları, hipertansiyon, gözlerin bozulması ve işitme kaybı bulunmaktadır. Sizin sağlık koşullarınıza en uygun diyet ancak doktorunuz tarafından belirlenebilir ancak şeker seviyesini düşürdüğü bilinen bazı gıdaları tüketerek tedavi sürecini hızlandırabilirsiniz.

Şeker ve Beslenme

 

Bakliyat: Fasulye, bezelye ve mercimek gibi baklagiller yüksek oranda suda çözünen besin lifi içerir ve glisemik indeksleri düşüktür. Besin lifi içeren yiyecekler şekerin kana karışma sürecini yavaşlatır ve kan şekeri kontrolüne yardımcı olur. Lif aynı zamanda besinlerden gelen kolesterol emilimini yavaşlatarak kalp hastalıkları riskini düşürmektedir. 2001 yılında yapılan ve “Nutrition Reviews” adlı bilimsel dergide yayınlanan araştırmaya göre 6 hafta boyunca günde ortalama 25 gram besin lifi tüketen tip 2 diyabet hastaların şeker ve kolesterol seviyelerinde, besin lifi tüketmeyen hastalara oranla önemli iyileşmeler kaydedilmiş.


tahillar diyet


Tahıllar: İşlenmemiş kepekli tahılların glisemik indeksi düşüktür ve vücut tarafından işlenmesi zamana yayılarak kan şekerinde ani dalgalanmalara yol açmadan enerjiye dönüştürülür. Kepekli makarna, tam tahıllı çavdar ekmeği ve kepekli tahıllar kan şekerini sabit tutarken yüksek glisemik indekse sahip olan rafine edilmiş tahıllar kan şekerinde ani yükselmelere neden olabilir.


omega 3 diyet

Omega 3 Yağ Asitleri: Omega 3 yağ asitleri özellikle şeker hastalığı nedeniyle oluşabilecek kalp ve damar rahatsızlıklarını engellemek için önemlidir. Bu esansiyel yağ asitleri vücut tarafından üretilmediği için tüketilen gıdalar yoluyla alınmalıdır. Keten tohumu ve ceviz dışında tuzlu su balıkları yiyerek yeterli miktarda omega 3 yağ asidi alabilirsiniz.

tarcin ile diyet


Tarçın: Yemeklerinizde ekstra tat için kullanabileceğiniz tarçının şekere etkileri hakkında 2003 yılında yapılan ve “Diabetes Care” dergisinde yayınlanan araştırma sonuçlarına göre 1-6 gram arası tarçın tüketmek kan şekeri dışında kolesterol ve yağ oranını da düşürüyor ve tip 2 diyabet hastalarında kalp krizi riskini azaltıyor.


Sebze ve Meyve diyet


Sebze ve Meyve: Mineral, vitamin bakımından zengin olan sebze ve meyveler aynı zamanda lifli yapılarıyla kan şekerinin sabit kalmasına yardımcı olur. İçerdikleri antioksidanlarla bağışıklık sistemini de geliştiren sebzeler ve meyveler arasında lahana, karalahana, portakal, ıhlamur, limon, şalgam, brokoli, turp, ıspanak, greyfurt, çilek ve böğürtlen ilk sıralarda gelmektedir. Şekeri olanların yağ, tuz veya sos eklenmiş sebzeleri, yüksek oranda sodyum içeren konserve sebzeleri ve turşu tüketmeleri önerilmez.


yagsiz et diyet


Yağsız Et: Daha az miktarda doymuş yağ içeren yağsız et kolesterol düzeyini düşük tutmak için idealdir ve bol miktarda protein içerir. Ringa, somon, sardalye, alabalık, ton balığı, karides, derisiz tavuk ve hindi gibi etlerden vücudunuzun ihtiyaç duyduğu proteini alabilir ve kalp hastalıkları riskini azaltabilirsiniz. Eti pişirirken kızartma yerine haşlama yöntemini kullanın.

Zeytinyagi


Zeytinyağı: İyi kolesterolü yükselten ve damar tıkanıklığına karşı koruma sağlayan zeytinyağını yemeklik yağ olarak kullanabilirsiniz. Zeytinyağı insülin direncini azaltarak kan şekerini sabit tutmaya yardımcı olur.

27 Mart 2015 Cuma

Popüler Diyetlerle İlgili Doğru Bilinen 6 Yanlış!

Hisar Intercontinental Hospital Beslenme ve Diyet Uzmanı Elif Karacanoğlu’ndan popüler diyet mitlerini öğrendik…

Sosyal medya kanalları artmaya başladıkça diyetler de çeşitlenmeye, kişiye özel diyetler yerini ‘arkadaşım yapmış, inanılmaz kilo vermiş’ diye kulaktan dolma bilgilerle yapılan ve yanlışlar içeren diyetlere bırakmış durumda…
Sakın atıştırma! İştahın bozulacak.

Aslında ara atıştırmalar sağlıklı tercihler yapıldığı sürece çok doğru bir hareket olacaktır. Kan şekerinizi düşürmeden ceviz, badem, fındık, meyve gibi sağlıklı atıştırmalıklarla diyetinizi daha doğru yürütebilirsiniz.Tabağınızdaki tüm yemeği bitirin!

Yediğiniz yemek kadar bu yemeğin porsiyonu da önemlidir. Özellikle dışarıda yemek yiyorsanız küçük porsiyonları içeren tabakları tercih edin.

Egzersiz öncesi yemek yersen, kramp yaşayabilirsin!

Aç karnına yapılan egzersiz vücudu ciddi anlamda yorar. Bu nedenle egzersiz yapmayı planlıyorsanız, egzersizin yoğunluğu ve cinsine göre, en az yarım saat ya da 1 saat önce yemeğinizi yemiş olun.
Sebze ağırlıklı beslenin.

Diyet sadece sebze yemek değildir. Sadece sebze ağırlıklı beslenmek vücudunuzun ihtiyaçlarını da göz ardı etmek anlamına gelir. Bu nedenle düşük yağlı, protein ağırlıklı beslenmeyi tercih edin.

Hızlı yemek yiyin.

Yemek yerken acele ederseniz vücudunuz doyma sinyalini alana kadar planladığınızdan ve ihtiyacınız olandan daha fazla yemek yemiş olursunuz. Bu nedenle en az yarım saat süren bir yemek saatiniz olsun.Bugün tatlıyı hak ettim!

Ödül olarak yiyecek kullanmak istiyorsanız en son seçeneğiniz tatlı olmalı. Onun yerine arkadaşlarınızla bir kahve içme ya da sinemaya gitme gibi bir aktiviteyi tercih edebilirsiniz.

Yetersiz Su İçmek Kilo Aldırıyor!

Yapılan çalışmalara göre; suyun yerini almaya başlayan içecekler günlük ortalama 200 kalori fazla almamıza neden oluyor. Bu da bir yılda ortalama 10 kiloluk artışı demek.

Su, vücudun yüzde 60’ını oluşturan ve oksijenden sonra vücut için en gerekli bileşen. Fakat özellikle son zamanlarda suyun yerini bolca kahve, çay ile asitli içecekler almaya başladı. Bu tür alışkanlıklarımız da maalesef vücudumuza yetersiz su alımını ve günlük kalori artışını tetikliyor. Yapılan çalışmalara göre; suyun yerini almaya başlayan içecekler günlük ortalama 200 kalori fazla almamıza neden oluyor. Bu da bir yılda ortalama 10 kiloluk artışı demek. Ayrıca yeterli su içmediğimizde, diğer bir deyişle vücudumuz susuz kaldığında, sindirim enzimlerinin çalışma temposu yavaşlıyor. Yavaşlayan sindirim sistemi de kilo artışına neden olabiliyor. Etiler Tıp Merkezi Beslenme ve Diyet Uzmanı Melis Torluoğlu yağ yakımını hızlandırmak, vücuttan toksinleri atmak ve ideal kiloyu koruyabilmek için her gün düzenli olarak 2-25. litre su içmek gerektiğine dikkat çekiyor!
YETERSİZ SU TÜKETİMİNİN 8 TEHLİKESİ
Beslenme ve Diyet Uzmanı Melis Torluoğlu, yetersiz su tüketiminin neden olduğu sağlık sorunlarını şöyle sıralıyor:
1. Kilo artışı: Vücut susuz kaldığında veya diğer bir deyişle içilen su miktarı yeterli gelmediğinde sindirim enzimleri ve bağırsakların çalışma temposu yavaşlıyor.Yavaşlayan sindirim sistemi de kilo artışına neden olabiliyor.

2. Kabızlık:
Vücudun susuz kalması sonucu sindirim enzimleri ile bağırsakların çalışma tempolarının yavaşlaması nedeniyle kabızlık problemi gelişebiliyor.
 
3. Zihinsel sorunlar: İçilen suyun ortalama yüzde 75’ini beyin kullanıyor. Eğer günlük ortalama sıvı alımı düşerse; baş ağrısı, unutkanlık ve konstrasyon kayıpları oluşabiliyor.

4. Depresyon: Vücutta yetersiz su nedeniyle ilerleyen dönemlerde kronik yorgunlukla birlikte depresyon gelişebiliyor. Bunun nedeni ise vücutta yetersiz su nedeniyle beynin enerji üretiminden vazgeçmesi.


5. Kas ağrıları: Aktif olarak spor yapan kişilerin su alımı ekstra bir önem taşıyor. Vücuttaki yetersiz su nedeniyle kaslarda biriken laktik asidin vücuttan atılamaması sonucu kas ağrıları oluşabiliyor.

6. Cilt kurulukları: Yetersiz su tüketiminde cilt kurulukları, ciltte esneklik kaybı ve erken yaşlanma sorunları gelişebiliyor.

7. Nabızda yükselme, kalp çarpıntısı: Kalp bir tür kas olduğu için kan akışındaki düşüş ve yetersiz sıvı alımından kaynaklanan elektrolit yoğunluğunda artış ve nabızda yükselme ile kalp çarpıntısı oluşabiliyor.

8. Ateş: Su vücut ısısının korunmasında kritik bir rol oynuyor. Vücut ısısı yükseldiğinde terleyerek dengeye geliyor. Yetersiz sıvı alımı sonucu terleme duruyor ve vücut ısısı yükseliyor.

Çay, kahve suyun yerine tutamaz
Yetişkin bir kişi günlük ortalama 2-2,5 litre sıvıya ihtiyacı duyuyor. Pek çok kişi sıvı ihtiyacını; çay, kahve, meyve suyu, ayran ve çorbayla karşılıyor. “Bu sıvılar suyun yerini asla tutamaz” diyen Melis Torluoğlu, günlük sıvı ihtiyacının en az 1,5 litresinin mutlaka sudan tamamlanması gerektiğini, bu miktarın yaz aylarında ve spor yapıldığı dönemde artış gösterebileceğini belirtiyor.

Sabah uyanır uyanmaz 2 bardak su
Beslenme ve Diyet Uzmanı Melis Torluoğlu,” Su alışkanlığın edinilmesi 21 gün, yani 3 hafta sürüyor” diyerek bu alışkanlığın nasıl kazanılacağı konusunda şu önerilerde bulunuyor: “Su içmeyi düzenli hale getirmek isteyen kişilerin bunu yılmadan 3 hafta boyunca denemeleri gerekiyor. Sabah uyanır uyanmaz 2 bardak, gece yatmadan önce 2 bardak ve yemeklerden önce birer bardak su günlük sıvı alımını tamamlamak için yeterli olabiliyor”


Yeterli su tüketiyor musunuz?
Melis Torluoğlu, su alımının yeterli olduğunu belirten en basit göstergenin, idrara çıkma sıklığı ve idrarın rengi olduğunu belirtiyor. 3-5 saatte 1 kez açık sarı renkli idrar yeterli su alımına işaret ediyor. Günlük su alımı tamamlanmadığında ise idrar koyu sarı bir renk alıyor ve kokusu yoğunlaşabiliyor.

Susamadan içmek alışkanlık olmalı
“Susama ve su ihtiyacı hissettiğimizde vücutta yüzde 1’lik bir su kaybı oluşmuş ve su alımı için gecikilmiş demektir” diyen Beslenme ve Diyet Uzmanı Melis Torluoğlu sözlerine şöyle devam ediyor: “Bu nedenle susamadan su içmek alışkanlık haline getirilmeli. Ayrıca su sindirimi güçleştireceği için asla yemekle birlikte içilmemeli. Yemekten 2 saat öncesi ya da sonrasında tercih edilmeli.”

Uyurken Sağ Tarafa Dönün!

Sağ tarafa yatarak uyumak çok daha sağlıklı! Nefes darlığı çeken ve kalp rahatsızlığı olanlar uyurken sağ tarafa dönmeli...

Bir tarafa yatarak uyuma durumunda, yatılan yöne bağlı olarak burun deliklerimizin birisinin tıkanırken, diğerinin açıldığı ve solunumun açık olan burun deliğinden yapıldığı araştırmalarla belirlenmiştir.
Ayrıca nefes alınan burun deliği ile beynin yarımküreleri ve sempatik-parasempatik sinir sistemleri arasında da bir ilişki olduğu da çalışmalarla ispatlanmıştır.

Sağ tarafa yatılması durumunda, sağ burun deliği tıkanmakta, sol burun deliği açılmaktadır. Sol burundan yapılan nefes alma ile sağ beyin yarımküresinin aktivitesi artar. Sağ beyin yarımküresinin uyarılması, parasempatik sinir sistemimizin faaliyetlerini artırmasına, kalp hızımızın yavaşlamasına, tansiyonumuzun düşmesine ve mide-bağırsak faaliyetlerimizin yavaşlamasına vesile olur. Dolayısıyla kalbimiz daha az yorulur, uykuya dalmamız daha kolaylaşır, bu da istirahatimizin daha iyi olmasına imkan sağlar.


Sol tarafa yatılırsa ne olur?
Sol burun deliğinin tıkanması ile birlikte sağ burundan nefes alınması, sempatik sinir sisteminin faaliyetlerinde artışa yol açar; bu durumda kişi heyecanlanmış gibi olur ve kalp atışlarındaki hızlanma ile kalp daha da yorulur. Bu yüzden uykuya dalma zorlaşır çünkü kalp atım hızının, tansiyonun, heyecan ve dikkatin artması uykuya engel olabilir. Sol tarafımız üzerine uyumada ise vücudumuz daha çok yıpranacaktır.

19 Mart 2015 Perşembe

Diş eti büyümesi farklı hastalıkların habercisi

Diş eti büyümesi farklı hastalıkların habercisi ... 

Bulaşıcı olmayan, birçok nedenden kaynaklanan diş eti büyümeleri farklı hastalıkların habercisidir.

Diş eti büyümesi
Farklı yaş gruplarındaki hastaların dişetlerinde meydana gelen büyüme günümüzde önemli bir sağlık sorun haline gelmiştir. Oldukça değişik tipte olan diş eti büyümesi hiçbir zaman sağlıklı diş etinde olmaz. Kişi eğer ağız bakımını iyi yapamıyorsa bakteri oluşumu nedeniyle dişetleri iltihaplanır ve buna bağlı olarak dişetlerinde büyüme meydana gelebilir.

Bunun dışında hamilelik ve ergenlik döneminde, ilaç kullanımına bağlı olarak, iyi ya da kötü huylu tömoral nedenler ile sistematik rahatsızlıklardan kaynaklanan diş eti büyümeleri olur. Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu konuyla ilgili görüşlerini paylaşıyor.

Sağlıklı dişetleri nasıl olmalıdır?

Sağlılık, doğal ve estetik bir diş eti portakal kabuğu görüntüsünde, açık pembe renkte olmalıdır. Dişleri kök başlangıçlarında saran ve konturlarını takip eden muntazam bir diş eti sınırına sahiptir. Sağlıklı diş etlerinde kırmızılık, şişkinlik ya da enfeksiyon yoktur. Fırçalama sırasında ya da diş ipi kullanırken diş etlerinde kanama olmaz.

Diş eti büyümesine neden olan faktörler; Blue çağında diş eti büyümesi

Blue çağındaki çocuklarda hormonel aktiviteler yaşa bağlı olarak üst seviye olur. Diş eti büyümesi özellikle gelişim döneminde ağız ve diş bakımına yeterli önemi göstermeyen kişilerde görülebilir. Ergenlik döneminde artan progesteron ve östrojen hormonları özellikle ön dişleri etkiler. Bu dönemde ağızda en önemli şikayetler dişlerin çevresini saran kırmızı baloncuklara benzeyen bir görüntü, dişler arası alanda gözlemlenen diş eti büyümesi ve diş eti kanamalarıdır.

Ergenlik dönemindeki diş eti büyümesinin daha ciddi tıbbi müdahalelere neden olmaması için hastanın ağız bakıma daha fazla özen göstermesi, ağzına hatalı yapılmış dolgu ve çürük varsa bu lokal faktörlerinde ortadan kaldırılması ve hastanın düzenli olarak kontrolle gitmesi gerekir.

Gebelikte diş eti büyümesi

Hamilelik esnasında diş etlerinde görülen büyüme, vücuttaki hormon düzeyinin değişmesinden kaynaklanır. Seks hormonları da diş ve dişi çevreleyen dokuları etkiler. Bu dönemde hamileliğin sürmesinde önemli role sahip östrojen ve progesteron gibi hormonlar önemli düzeyde artış gösterir. Gebelik sırasında dişetlerinde ve diş kenarlarında görülen büyümeler tümör kitleleri görünümündedir.

Hastanın diş eti kenarlarında daha önceden iltihaplanma görülmüşse, gebelik döneminde buna bağlı olarak diş eti büyümelerine rastlanabilir. Yani sadece gebelik, diş eti büyümesine neden olan bir faktör değildir. Dişetlerindeki bu büyüme gebelik sonunda kendiliğinde küçülebileceği için bu büyümelerin çıkarılması için acele etmemek gereklidir.  Bu dönemde dişetlerindeki büyüme yeme içmeyi çok etkilemiyorsa kesilmez. İlerlemeyi önlemek için ağız hijyeni üst düzeye çıkarılmalıdır. Gebelik sonrasında dişetlerindeki büyüme kendiliğinden küçülmüyorsa o zaman kesilip çıkarılır.

İlaca bağlı diş eti büyümesi

Diş eti büyümelerinin bir başka nedeni kullanılan ilaçlardır. Bazı sara ve tansiyon hastalığında kullanılan ilaçlar, bazı kanser tedavisinde kullanılan ilaçlar dişetlerinde büyümelere sebep olabilir. İlaç kullanan hasta ağız hijyenine dikkat etmiyorsa ağızda kızarıklık, ağrı ve kanama gözlemlenir. İlaca bağlı diş eti büyümesinde ilaç ya kesilir ya da değiştirilir. İlaca bağlı diş eti büyümesi olan hastalarda diş taşı temizliği yapılmalıdır.

Diş eti büyümesine neden olan diğer sebepler

Dengeli beslenme alışkanlığının olmaması vitamin eksikliğine neden olur. Özellikle de C vitamini eksikliği dişetlerinin büyümesine neden olur.
    Ağızdan nefes alma
    Burun yolları darlığı
    Diş aralarına yemek kaçması
    Uyumsuz dolgu ve protezler
    Dil ile diş eti üzerindeki bölgeye bir alışkanlık sonucu sürekli baskı uygulanması
    Sebebi bilinmeyen diş eti büyümeleri de olabilir.

Diş eti büyümesinin tedavisi

Birçok nedenden kaynaklanan diş eti büyümesinin neden olduğu durumu önlemek için vakit kaybetmeden uzman bir doktordan yardım almalı hastalığın neden olduğu ana sebep tespit edilmelidir. Tedavi sürecinde hasta ağız ve diş sağlığı bakımına gereken özeni göstermeli, düzenli olarak diş fırçalama ve diş ipi kullanma alışkanlığı kazandırılmalıdır. Yapılan tüm tedavilere rağmen düzelmeyen diş eti büyümeleri kesilerek alınabilir.

28 Şubat 2015 Cumartesi

Saç Dökülmesi Ve Defne Yaprağı

Saç Dökülmesi Ve Defne Yaprağı...

Saç Dökülmesi Ve Defne Yaprağı
Defne,gerek tıp gerekse alternatif tıpta mucize bitki olarak bilinmektedir.Defne bitkisinin yağı çok faydalı bir yağdır.Defne yaprağı yağının anti-septik özelliği vardır.Bu sebeple defne yaprağı yağından sabun yapılmaktadır.
Defne Yaprağı Yağından Yapılan Sabunun Faydaları
1-Saç dökülmesi ve kepeklenmeye karşı çok etkilidir.
2-Antiseptik özelliği sayesinde deride oluşabilecek mantar gibi deri hastalıkları engeller.
3-Varis hastalığına iyi gelir.
4-Ergenlik sivilcelerine,saç derisinde oluşan yara ve hastalıklara oldukça faydalıdır.
5-Saç derisindeki gözenekleri açarak.Saçların nefes almasına yardımcı olur.
6-Kokusu ve antiseptik özelliği sayesinde evinize koyduğunuz takdirde böcek ve haşerelere karşı etkilidir.

 

27 Şubat 2015 Cuma

TEKRARLAYAN AĞIZ YARALARI BAĞIŞIKLIĞI TEHDİT EDİYOR !

TEKRARLAYAN AĞIZ YARALARI BAĞIŞIKLIĞI TEHDİT EDİYOR: 

TEKRARLAYAN AGIZ YARALARI BAGISIKLIGI TEHDIT EDIYOR BIRCOGUMUZDA ZAMAN ZAMAN RASTLANAN AFT VE UCUKLARIN MASUM OLMADIGI KONUSUNDA UZMANLAR UYARIYOR. AFT VE UCUKLARIN EN BUYUK ETKISININ BAGISIKLIK SISTEMI UZERINDE ...
tekrarlayan ağız yaraları bağışıklığı tehdit ediyorBirçoğumuzda zaman zaman rastlanan aft ve uçukların masum olmadığı konusunda uzmanlar uyarıyor.
Aft ve uçukların en büyük etkisinin bağışıklık sistemi üzerinde gerçekleştiğini ifade eden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ülkü Duraksoy, "Yapılan birçok araştırma göstermiştir ki; ağzımızdaki tekrarlayan yaralar, geçmeyen uçuklar bağışıklığımızın bozulduğunun en önemli aynasıdır. Çeşitli tedaviler deneriz, ağız gargaraları kullanırız ama bunlardan bir türlü kurtulamayız. Yaşam kalitemiz düşer çünkü rahatlıkla ne yemek yiyebiliriz ne de içebiliriz. Aslında çözümü ve tedavisi basittir ancak bunun için doğru testlerin yapılması ve tanı koyulması gerekir" dedi.
Tekrarlayan aft ve uçukların akla hemen Behçet hastalığını getirdiğini belirten Uzman Dr. Ülkü Duraksoy, tek nedenin bu olamayacağını belirtti ve kişiye özel, farklı testlerle bu yaraların kaynağının tespit edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Duraksoy, şu önemli bilgileri paylaştı: "Kişiye özel mini bir araştırma yaptığımızda, kişinin neden sıkça ağız yarası veya uçuk çıkardığını ya da neden sıkça mantar enfeksiyonuna yakalandığını hemen buluruz. Genelde biz hekimleri bu konuda sürükleyen çok net araştırma basamakları maalesef bulunmamaktadır. Tekrarlayan ağız yaraları deyince akla hep Behçet Hastalığı gelir. Bunu da mutlaka araştırmak gerekir ama bu, hastalarımızı uzun, bunaltıcı bir seri test silsilesine sokmak demektir. Oysa Behçet hastalığından çok daha sıklıkla görülen, ağız yaralarına neden olan ve taranması gereken başka durumlar vardır. Bunlardan bir tanesi B vitamini eksikliğinin tespit edilmesidir. Kişide B vitamini eksikliğine neden olan tiroid hastalıklarının özellikle Hashimato ve otoimmun tiroidlerinin olup olmadığının araştırılması gerekir. B 12 vitamin kaybına neden olan mide mikrobunun da olup olmadığını araştırmak gerekir. Bunlara bağlı herhangi bir nedenden kaynaklanıyorsa, tedavi çok basittir. Eğer bunlarla alakalı bir durum değilse o zaman Behçet taramasına gitmek gerekir."

"MİDE MİKROBU TESTİ ATLANMAMALI"
Pek çok rahatsızlık gibi tekrarlayan ağız yaralarının da nedenlerinden biri olan mide mikrobunun mutlaka araştırılması ve tedavi edilmesi gerektiğine vurgu yapan Dr. Ülkü Duraksoy," Helikobakter Pylori dediğimiz mide mikrobu gastrit ve ülser yapan tüm mide ve on iki parmak barsağını tutabilir. Bu mikrop sadece bu bölgeyi etkilemez, tüm sindirim kanalını etkiler ve aşırı Gaz ve dışkılama değişikliklerine de yol açar. Vitamin emilim bölgelerini de etkilediği için unutkanlık, halsizlik, yorgunluk ve sinirliliğe hatta Depresyona da yol açabilir. Kişi bazen hiç mide ağrısı çekmez, sadece gaz yakınması veya ishal ya da kabızlık ve gaz yakınması şikayetleri yaşar. Bazen ise sadece unutkanlık ve ağız yaraları ile kendini gösterir. Bu mikrop Türkiye'de yüzde 80-93 oranlarında pozitift sonuçlar veriyor ama herkeste hastalık yapmıyor. Kişinin tedavisi sırasında tüm bağışıklık sisteminin elden geçirilmesi ve kişiye özel değerlendirme çok önemlidir. Bu değerlendirmede; kişinin yaşı, cinsiyeti, geçirdiği hastalıklar, tüm Aile ve yakın akraba ağacındaki hastalıklar değerlendirilmeli. Kişinin yaşam şekli değişikliği varsa o ele alınmalı. Uyku düzeni ve horlaması, burun tıkanıklığı var mı sorulmalıdır. Su içme miktarı ve ne tip suyu tükettiği ile güneşlenmesi veya güneşlenmemesi hatta güneşlenme şekli sorulmalıdır. Beslenme şekli sorgulanmalı; hangi gıdaları çok sevdiği, hangi tip eti ve yağı tükettiği, nasıl tükettiği ve ne sıklıkta beslendiği gibi konular da irdelenmelidir. Hastaya bu denli titizlikle yaklaşılmaz ise basit bir ağız yarası veya uçuk dediğimiz hastalık beyine giden kanalların üzerinde veya gözümüzde çıkar ki çok ciddi sonuçlara götürür. Herpes ensefalit, yüz felci gibi durumlara dahi neden olabilir"şeklinde konuştu.