28 Şubat 2015 Cumartesi

Akneye Yatkın Ciltler İçin Makyaj Önerileri

Akneye Yatkın Ciltler İçin Makyaj Önerileri ...

Fırçalarınızı temizleyin

Kirli, yağlı fırçalar kullanmak, cildinize de kiri yaymanıza neden olur. Haftada en az 1 defa fırçalarınızı temizleyin. Makyaj uygularken cildiniz temiz olsa bile fırçanıza yağ, kir ve bakteri geçebilir ve burada üreyebilirler. Fırçalarınızı ılık, şampuanlı suda yıkayın ve kağıt havlu üzerinde gece boyunca kurutun.

Kapatıcı konusunda dikkatli olun

Akneli ciltlerin gizli silahı kapatıcıdır diye düşünüyor olabilirsiniz fakat gözeneklerinizi tıkamak, daha çok sivilce oluşmasına neden olur. Bu nedenle, kullandığınız kapatıcının hafif yapıda ve yağsız olmasına dikkat edin.

Üst üste yığmayın

Akneleri kapatmak için uğraşıyor olsanız bile makyaj malzemenizi daima hafif miktarda sürün. Sivilcelerin üzerini ve gözenekleri tıkamak daha çok sivilce oluşmasına neden olur.

Cildinizin nefes almasına izin verin

Cildinizi her gün makyajla kapatmayın. Bazı günler makyaj kullanmadan ona nefes alma izni verin. Makyajsız sokağa çıkmanın kolay olmadığını biliyoruz ama bunu yaparak uzun vadede çok daha sağlıklı ve genç görünümlü bir cilde sahip olacaksınız.

Uyku

Yeterince uyku uyumamak ne kadar makyaj yaparsanız yapın, cildinizin güzel görünmesini engeller. Düzenli uykunuzu uyuyun, her zaman yağsız bir nemlendirici tercih edin.

Etiketi kontrol edin

Makyaj malzemesi alırken, akneye yatkın cilde sahip olanlar iki kere bilinçli olmalıdırlar. Cildinizin daha kötü olmaması için daima alacağınız ürünün etiketini kontrol edin. Yağsız, su bazlı ve hafif ürünler tercih edin.

Sıvıdan kurtulun

Akneye yatkın ciltlerin en çok kullandığı makyaj ürünü fondötendir. Fondöteninizi sıvı yerine mineral tercih edin. Mineral fondötenler genellikle kokusuz, parabensiz ve kimyasalsızdırlar ve çok daha doğal görünürler.

Akne probleminiz ciddi boyutlardaysa bir uzmana başvurmanızı tavsiye ederiz!

Profesyoneller Gibi Makyaj Yapın


Profesyoneller Gibi Makyaj Yapın... 

Adım 1: Fondöten

Fondöteninizi her zamanki gibi uygulayın ve yüzünüzde güzel bir baz elde edin.

Adım 2: Daha açık renk bir fondöten

Asıl fondöteninizden 1-2 ton açık bir fondöten seçin. Bir sünger yardımıyla bu fondöteni alnınızın ortasına uygulayın ve burnunuza doğru ilerledikçe çizgiyi inceltin ve bu çizgiyi dudaklarınızın üzerine kadar indirin. Gözlerinizin dış köşesine ve altına bir parmak genişliğinde açık renk olan fondötenden sürün. Burnunuzun dış köşesine doğru bu fondöteni biraz daha geniş uygulayın. Çenenize küçük bir daire şeklinde uygulayın ve kaşlarınızın dış kısmının altına da biraz sürün.

Adım 3: Kontur renk

Bir bronzlaştırıcı kullanarak (eğer açık renk bir teniniz varsa normal renk tonunuzdan 2 ton koyu bir renk seçin) kontur işlemine başlayın.
Fırçanızı bu kontur renginize batırın ve çenenizin dış kısımlarına uygulayın. İnce bir çizgi de burnunuzun ve göz kapaklarınızın açık renk fondöten kullanılmış bölgelerinin arasına uygulayın. Alnınızın dış kısımlarına da uygulamayı atlamayın. Yanaklarınıza uygularken de, fırçayı, elmacık kemiğinizden uygulamaya başlayın ve gözleriniz ve kulaklarınızın arasında kalan bölgeye doğru hareket ettirin.

Adım 4: Vurgulamak

Bir pudra ile ortaya çıkmasını istediğiniz bölgelerinizi vurgulayın. Elmacık kemiklerinin altı, alnınız, burun köprünüz ideal vurgulanacak noktalardırlar.
Genellikle yüzün iç kısımları vurgulanır. Mesela, gözlerin altı, burnun merkez noktası ve alın, çenenin orta kısmı ve kaşların altı. Bu bölgeleri vurgulayarak yüzünüzü daha parlak, açık renk, dolgun ve sağlıklı gösterirsiniz.

Adım 5: Bir adım geri atın ve gözlemleyin

Kaçırdığınız noktalar var mı? Makyaj malzemelerini yeterince birbirine karıştırdınız mı? Aynadan bir adım uzaklaşın ve yüzünüze iyice bir bakın. Düzeltmek istediğiniz alanlar, daha çok vurgulamak istediğiniz bölgeler varsa bunları düzeltin.

Evde Yapabileceğiniz El ve Ayak Bakım Maskeleri

Evde Yapabileceğiniz El ve Ayak Bakım Maskeleri... 

Evde, kendi başınıza yaptığınız mükemmel maskelerle kendinizi şımartmaya hazır mısınız?

 Patatesli el maskesi

Patates mükemmel bir yaşlanma karşıtı, beyazlatıcı, sıkılaştırıcı ve parlatıcı cilt tedavisidir. Eğer ellerinizin yaşlanmaya başladığını düşünüyor veya cildinizin sıkılaşmasını istiyorsanız, bu maske tam size göre!

Malzemeler:
  • 2-3 adet patates
  • Süt
Hazırlanışı:
Patateslerinizi haşlayın ve ezin. Daha sonra sütü ekleyin ve macum kıvamına getirin. Ilık karışımı ellerinize sürün ve soğuyana kadar bekletin. Daha sonra yıkayın ve en sevdiğiniz el kreminizi sürün.

Badem yağı el kremi

Elleriniz ve tırnaklarınız soğuktan etkileniyorsa, onların yatışmasını bu yöntemle sağlayın.

Malzemeler:
      Badem yağı

Hazırlanışı:
1 çay kaşığı yağı el ve kütiküllerinize ovuşturarak sürün. İki elinizi de küçük havlulara sarın ve 5 dakika bekletin. Daha sonra elinizdeki fazla yağı silin ama durulamayın. Elinizde kalan fazla yağ 1-2 dakika içinde eliniz tarafından emilecektir. Daha sonra kuvvetli bir el kremi sürün.

Avokado el ve ayak maskesi

Malzemeler:
  • 1 olgun avokado
  • 2 yemek kaşığı bal
  • 1 yemek kaşığı zeytinyağı
  • 2 çay kaşığı sade yoğurt
  • 10 damla sandalağacı yağı
  • 8 damla laden reçinesi
Hazırlanışı:
Bütün malzemeleri bir kaseye koyun ve blender ile karıştırın. Ellerinize ve ayağınıza sürün ve plastik poşetle ya da havluyla sararak, cildinizin iyice emmesini bekleyin. Tam performans etki için 15 dakika bekleyin.

Yulaf ezmesi ayak maskesi

Malzemeler:
  • 1 adet büyük kase
  • 1 büyük kaşık
  • Kapaklı küçük kap
  • 2 fincan ezilmiş yulaf
  • 1 fincan un
  • ½ fincan bal
  • ½ fincan zeytinyağı
Hazırlanışı:
2 fincan ezilmiş yulafı, 1 fincan unu, balı ve zeytinyağını büyük bir kaseye koyun. Dilerseniz içine lavanta yağı, nane yağı gibi güzel kokulu bir yağ ekleyebilirsiniz. Bütün malzemeleri koyduktan sonra büyük bir kaşıkla malzemeleri iyice karıştırın. Daha koyu bir maske olduysa içine biraz daha zeytin yağı ekleyebilirsiniz. Çok sıvı olursa da biraz daha yulaf ekleyebilirsiniz. Maskenizi hazırladıktan sonda büyük bir leğene koyun ve ayaklarınızı içine sokun. Maskenizi hazırladıktan sonra hemen uygulamanız gerekir çünkü bu çabuk bozulan bir maskedir.
Ayaklarınızı maskenin içine soktuktan sonra 20-30 dakika kadar bekleyin. Daha sonra ılık suyla durulayın ve havlunuzu dokundurarak kurutun. Daha sonra güzel bir ayak kremi ile ayaklarınızın bakımını tamamlayın.

Portakallı ve baharatlı ayak maskesi

Malzemeler:
  • ½ fincan yulaf
  • ½ çay kaşığı tarçın
  • ½ çay kaşığı kırmızı biber
  • 4 yemek kaşığı ılık su
  • 1 çay kaşığı zeytinyağı
  • 1 çay kaşığı bal
  • 1 çay kaşığı rendelenmiş taze zencefil
  • 4 damla portakal yağı
Hazırlanışı:
Yulaflarınızı iyice ezin ve pudra kıvamına getirin. Orta boy bir kaseye diğer malzemeleri de ekleyin ve koyu bir macun olana kadar karıştırın.
Sıcak bez ve havlu hazırlayın ve köşeye koyun.
Ayaklarınızı geniş bir leğene koyun ve ayaklarınıza kalın bir tabaka halinde maskeyi sürün. Sonra sıcak havlularınızı ayağınıza (ayak bileklerinize kadar) sarın ve 10-15 dakika bekleyin.
Sonra havluları dikkatlice çıkartın ve ılık suyla ayağınızı durulayın.

Kuru eller için maske

Malzemeler:
  • ¼ fincan kahverengi şeker
  • 2 çay kaşığı kızılcık suyu
Hazırlanışı:
Ellerinizi ılık su ve sabunla yıkayın. Daha sonra malzemelerinizi karıştırın ve sonrasında ellerinize uygulayarak birkaç dakika bekleyin. İsterseniz biraz bastırarak uygulayabilirsiniz. Daha sonra ellerinizi ılık suyla durulayın.

Maske № 2 kuru eller için

Malzemeler:
  • 1 adet yumurta sarısı
  • 1 adet limon suyu
  • Zeytinyağı
Hazırlanışı :
Yumurta sarısını alın ve üzerine bir adet limon sıkın sonra da zeytinyağı ekleyin. Mayonez kıvamına gelene kadar çırpın ve ellerinize kalın bir tabaka halinde uygulayın. En az 15 dakika kadar bekletin.  Sonra ellerinizi sıcak suyla yıkayın ve soğuk suyla yıkama işlemini tamamlayın. Havluyla ellerinizi kurulayın ve krem sürün.

 

 

El ve ayak bakımı nasıl yapılır işte size püf noktalar

El ve ayak bakımı nasıl olmalı ... 

El ve ayak güzelliği senelerden beri hepimiz için çok önemli bir estetik detaydır.
Kirli eller, uzamış ve bakımsız tırnaklar sanırım hiç birimiz için hiç hoş bir görüntü oluşturmuyor. Onun için erkek, kadın fark etmez el ve ayak bakımını kimse ihmal etmemeli. 
 

Eller, yaşlılığı vücudun diğer kısımlarına göre çok daha önce gösterebilir. Yüz ise estetik ameliyatlar ile gençleştirilebilinir, ama ele bu yapılamaz. Onun için ellerin yaşlanmasını bakımla engellemek gerekir. Su ellerinize zararlıdır, özellikle deterjanlar ve evde kullanılan temizleyiciler ellerinizi mahveder. Soğuk hava, toprak,  güneş ve deniz suyu gibi şeyler de yine elleri hırpalar. Dolayısıyla, ellerimize her gün el kremi sürmek size bir alışkanlık haline gelmeli.

Ellerinizi ıslatarak iş yapacağınız zaman kesinlikle lastik eldiven giyin. Bahçede çalışıyorsanız, lastik eldiven yerine kalın kumaş eldivenleri tercih edebilirsiniz. Soğuk havada ya da kar yağdığında ise eldivensiz sokağa çıkmayın.

Ellerinizi her yıkamanızdan sonra iyice kurulayın ve el kremi veya losyon sürün.  Günde en az bir defa parmakları, tırnakları bir fırçayla, yumuşak sabunla fırçalayın. Haftada bir kez, ellere çok yağlı bir kremle masaj yapmak veya el maskesi kullanmak ellerinize çok iyi gelecektir. Özellikle gece yatmadan önce ellere mutlaka vazelin sürüp pamuklu eldiven giyerek yatın. Bu işlem eller için çok yararlıdır. Ayrıca, el üstlerine sürülen sıcağa yakın parafin gözenekleri açar, cildi temizler ve yoğun bakım yapar.

Tırnaklarda bakıma çok ihtiyaç duyar. Bol bol nemlendirici sürerek tırnak etlerinin yumuşamasını sağlayabilirsiniz. Yumuşayan tırnak etlerini ise bir havlu ile geri itebilirsiniz. Gece yatmadan önce tırnak diplerine özel krem sürmeniz size çok faydalı olacaktır.

Tırnakalrınıza Manikür yaparken, sabunlu su yerine, ılık zeytinyağı kullanabilirsiniz. Fakat tırnak cilasını sürmeden önce tırnakları iyice silmeniz gerekir, yoksa cila tırnaklardan akar.

Ayaklar, dik durabilmemizi sağlayıp bütün gün vücudumuzu taşırlar. Ayak dertlerinin birçoğu fazla dar, burnu sivri, topuğu yüksek ayakkabıları giymekten oluşur. Ayakkabılarınızın tam ayağınıza göre olması gerekmektedir. Ayak Başparmakla ayakkabının burnu arasında en az 1 cm boşluk olmalıdır. Ayaklar sabahları en küçük halindedirler, o yüzden ayakkabı almak için en doğru zaman akşamüstüdür.

Ayakları her gün sabunla köpürterek kesinlikle yıkayın ve sert kıllı bir fırçayla fırçalamanızda fayda var. Özellikle topuk kısmında ki sertlikleri gidermek için ponza taşını kullanabilirsiniz. Ayaklara, losyonla masaj yapmak çok iyidir. Hem kişiyi rahatlatır, hem de ayak derisi yumuşar. Ayaklara, talk pudrası sürün. Bu, nemi yok eder. Gece yatmadan önce ise ayaklarınıza vazelin sürün ve pamuklu çorap giyip yatınız.

Yorgun ayakları dinlendirmek için, bir leğenin içine ılık su ve birkaç damla lavanta yağı dökün. Ayaklarınızı suyun içinde 15 -20 dakika bekletin. Ayrıca limon suyu da cildi yumuşatır ve ayakları dinlendirir.

Her 10 günde bir pedikür yapmanız gerekir. Tırnaklarınızı keserken dikkatli olmalısınız, tırnağın yanlış kesilmesi tırnak batmasına sebep olabilir. Çok sıkı, dar ayakkabılar giyilmesi de tırnakları rahatsız edip batmasını sağlayabilir.

Ömür boyunca vücudumuzu taşıyan ayaklarımızı, bakımsız bırakmamız pek akıllıca olmaz sanırım dimi. Onun için ayak bakımınızı ihmal etmeyin diyoruz.
 
Unutmayınki Güzel el ve ayağa sahip olmanın yolu temizlik ve bakımdan geçer!

 


Saç Uzatma Maskeleri

Saç Uzatma Maskesi... 

Saçların çabuk uzamıyorsa,işte sizler için hazırladığımız evde kendinizin çok kolaylıkla yapabileceğiniz bitkisel saç uzatma maskeleriyle saçlarınızın hızlı bir şekilde uzamasını sağlayabilirsiniz.


Gerekli Malzemeler ;

1 - Kemik iliği(Bir çay bardağı) , zeytin yağı(1 kahve fincanı), Bir tane Bephantene ampul,1/2 şişe badem yağı (10cc), 1 tane yumurta
Hazırlanışı: 2 tane kemik iliğin beze sarıp suyun içine atın ve kaynatın,iyice kaynadıktan sonra yağ kıvamına gelecektir. Geri kalan malzemelerle yağ kıvamına gelen kemik iliğini karıştırın ve saç derinize masaj yaparak uygulayın.20  dakika bekledikten sonra saçınızı yıkıyabilirsiniz.
İlk ay her hafta, 2.ay 2 haftada 1, 3. aydan sonra ayda 1 uygulayabilirsiniz. Bu yöntem saç uzatma yollarından en etkilisidir.

2 - Saç uzatmak için 1 adet turpu,dört bardak suyun içinde kaynatın. 5 dakika kaynattıktan sonra turbu kaynayan sudan alın. Tencerede kalan su ılıklaşında bir yumurta sarısı kırıp karıştırın.Daha sonra oluşan bu saç uzatma maskesini saç derinizi masaj yardımıyla yedirin.
Bu saç uzatma maskesini her hafta uygulayabilirsiniz. Bu bitkisel maske hem saçlarınızı hızlı uzatır hem de saçlarınızın kırılmasını engeller.

3 - Saç uzatma yöntemlerinden başka bir tanesi de; 40 miligram sarımsak şampuanının içine kırk damaçam terbentin yağı ilave edin ve her saç yıkamasında bu şampuanı kullanın.

4 - Ceviz, badem, yumurta, pirinç gibi protein yönünden zengin besinler tüketin.Saçlarınız protein sayesinde güzel beslenir ve hızlı uzar.

5 - Hint yağı, badem yağı, zeytin yağı ve yılan yağını eşit miktarlarda karıştırıp saçlarınıza masaj yardımıyla uygulayın daha sonra bol suyla yıkayın.

6 - Diğer bir saç uzatma yolu da 10 gam. entele otunu, iki bardak su ve iki bardak sirkenin içinde kaynatın.Tenceredeki su yarıya gelene kadar kaynatmaya devam edin ve tenceredeki su soğuyunca yıkanma saatinizden en az -1.5 - 2 saat önce saç derisine masaj yaparak uygulayın.Saçlarınızın ne kadar hızlı uzadığına şaşıracaksınız.

7 - Saç uzatmanın en önemli yolu:Saçları içten beslemektir!
bol bol ceviz veya badem tüketin.Sağlıklı bir vücut da saçlar da daha sağlıklı olur!

Saç Dökülmesini Önlemek İçin 10 Altın Öneri

Saç Dökülmesini Önlemek İçin 10 Altın Öneri ... 

1-Kan dolaşımını hızlandırmak ve saç köklerini canlandırmak için zeytinyağı veya hindistancevizi yağı ile saç derinize masaj yapınız. Saçlarınızı duruladıktan sonra ılık su ile masaj yapmak, saç dökülmesini engellemek ve saçlarınızın daha hızlı uzamasını sağlamak için oldukça faydalıdır.
 
2- Saç dökülmesi tedavisinde, çok demlenmiş olan alma parçaları ve kremsi hindistancevizi yağı ile hazırlanan alma yağı, saç uzaması ve kuru, kaşınan saç derisini tedavi etmede bilinen en yaygın yöntemlerdendir.Limon suyunu ve alma yağını birlikte karıştırın ve oluşan karışımı saç derinize masaj yaparak uygulayın.Bone yardımı ile saçınızı örtün ve bu oluşan karışımın saç köklerinin derinliklerine kadar etkilemesi için sabaha kadar bekleyin. Sabah uyandığınızda hafif bir şampuan ile saçınızı yıkayın ve soğuk su ile durulayın. Her hafta bu işlemi tekrarlayın ve saçınızın daha hızlı uzadığını ve güçlendiğini gözlemleyeceksiniz.
 
3-Aktarlardan kokulu sardunya yaprakları (güçsüz ve kırılgan saçlara sağlığını geri getirmede oldukça yaygın birtedavidir) isteyin.Sardunya Yapraklarnı yaklaşık 15-30 dakika kaynayan suyan atın ve beyazlaşana kadar bekleyin. Sardunya suyu daha sonra bir kap içinee süzdürün ve saçınızı şampuanlandıktan sonra en az haftada iki kez saç durulaması için uygulanmalıdır.

4-Marul ilaçları saç dökülmesini azaltmada en çok kullanılan ürünlerdendir ve basit ev ilaçlarından bir tanedir. Bir demet marul yaprağını püre haline getirdikten sonra taze sıkılmış ıspanak suyunu mikser yardıymıyla karıştırın ve oluşan karışımı haftalık saç derisi ve saç maskesi olarak saçınıza sürünüz.

5-Biberiye dalları saç dökülmesi tedavisinde kullanılmıştır. Bir tutam biberiye yapraklarını kısık ateşte 20 dakika kaynatın.Daha sonra biberiye suyunu süzdürün, ve her gün saçlarınızı durulamak için kullanın. Kalan biberiye suyu ise yaklaşık üç gün buzdolabında muhafaza edilebilir. Dökülen saçları geri getirmeye ilaveten,biberiye suyu doğal bir saç kremi olarak uygulanabilir.

6-Horozibiği çiçeği (yabani kadife çiçeği) yapraklarının suyu, saç tellerinin incelmesine karşı güçlendirmek için kullanılmaktadır. Horozibi çiceğinin özsuyunu elde etmek için, bir meyve sıkacağı veya mikser kullanabilirsiniz. İlaç her gün taze olarak yeniden hazırlanmalıdır, çünkü sulandıktan hemen sonra saça uygulanmaz ise tedavi edici öze

lliği ortadan kalkar. Horozibiği çiçeği sıvısı saç derisinde ve saçlarda ve saçları durulamadan önce yaklaşık 1 saat öncesinde sıcak su ile masaj yapılarak uygulanmalıdır. Saç dökülmesini engellemesine ilaveten, horozibi çiceği saçların gençleşmesinde ve yumuşamasında da önemli rol oynar.

7- Saç güçlendirici etkisi inanılmaz olan kına, Hindistan’da yetişen bir bitkidir. Uzun, güzel saçları ve düşünceleriyle ünlü olan hemen hemen her Hintli kadın düzenli olarak kınailaçları kullanmaktadır. Kına, saçların parlak ve güçlü görünmesinde önemli bir role sahiptir ve
saç millerinin kırılması engeller. Kına özü içeren doğal saç bakım ürünleri kullanmaya özen gösteriniz.

8- Yonca suyu, yıllardan beri kullanılan saç bakım ilaçlarından. Özellikle saç köklerini beslemede, saç incelmesini engellemede ve saç dökülen bölgelerdeki yeni saçların gelişmesinde önemlidir. Sıvısı,havuç suyu ile hem güncel olarak hem de serinletici bir vitamin içeceği olarak uygulanabilir.

9- Kükürt içeren bir sebze olan soğanın saç çıkartmada etkili olduğu bilinmektedir.Meyve sıkacağı birkaç çorba kaşığı soğan suyu el

de edin ve saçlarınızı yıkamadan önce soğan suyu ile saç derinize bir
saat yavaşça masaj yapın.Soğan maskesi düzenli uygulandığı takdirde,
saç foliküllerini güçlendirir ve yeni, güçlü ve sağlıklı saç gelişiminde etkili olur.

10- Hindistancevizi sütü güçlendirici, besleyici ve saçları gençleştirici iyileştirici bir ilaçtır. Az miktarda taze veya konserve hindistancevizi sütü ile saç derinize masaj yapın veya geceleyin saç derisinde bekletin. Bu işlem aynı zamanda saçınızın yumuşak ve parlak görünmesininde etkili olacaktır.

Saç Dökülmesi Ve Defne Yaprağı

Saç Dökülmesi Ve Defne Yaprağı...

Saç Dökülmesi Ve Defne Yaprağı
Defne,gerek tıp gerekse alternatif tıpta mucize bitki olarak bilinmektedir.Defne bitkisinin yağı çok faydalı bir yağdır.Defne yaprağı yağının anti-septik özelliği vardır.Bu sebeple defne yaprağı yağından sabun yapılmaktadır.
Defne Yaprağı Yağından Yapılan Sabunun Faydaları
1-Saç dökülmesi ve kepeklenmeye karşı çok etkilidir.
2-Antiseptik özelliği sayesinde deride oluşabilecek mantar gibi deri hastalıkları engeller.
3-Varis hastalığına iyi gelir.
4-Ergenlik sivilcelerine,saç derisinde oluşan yara ve hastalıklara oldukça faydalıdır.
5-Saç derisindeki gözenekleri açarak.Saçların nefes almasına yardımcı olur.
6-Kokusu ve antiseptik özelliği sayesinde evinize koyduğunuz takdirde böcek ve haşerelere karşı etkilidir.

 

Saç Ekimi Hakkında Bilinmesi Gerekenler

Saç Ekimi Hakkında Bilinmesi Gerekenler! 

Saç Ekimi Hakkında Bilinmesi Gerekenler
Saç ekimi konusunda merak edilen her şeyin işte cevabı..
Saç dökülmesinden dolayı problem yaşayanlar en kalıcı çözüm olarak saç ekimi yoluna başvurmaktadırlar.Saç ekimi yaptırmak isteyenlerin bu bilgileri dikkatle okumasını tavsiye ediyoruz.
Saç Ekimi Kimlere Yapılır?
Saç ekimi, erkek tipi saç dökülmesi görülen herkese yapılabilir. Erkek tipi saç dökülmesi genetik bozukluk olan kişilerde erkeklik hormonuna bağlı olarak görülmektedir.Saçları üreten hücreler, zamanla ölmektedirler. Böylece saç,ilk olarak güçsüzleşir,daha sonra büyümemeye başlar ve son evrede dökülür. Bu sorunu yaşayan kişilere saç ekimi en kesin ve kalıcı tedavi türüdür.
Saç Ekiminin Yaşı Var Mıdır?
Saç ekimi için yaş kriterinden çok saç dökülmesinin tipi belirleyicidir.Saç derisi görülür durumdaysa saç derisinin göründüğü bölge olması gerekenin yarısının altında olduğu anlamı taşımaktadır.Bu durumda saç ekimi tedavisi yöntemine başvurulmalıdır.
Saç Ekiminde Yaşın En Önemli Özelliği Nedir?
Saç ekiminde yaşın en belirleyici özelliği, saç dökülmesinin devam edip etmediğidir.Erkek tipi saç dökülmesi, bir ömür devam eden bir saç dökülmesinin yanında 39-40 yaşlarından sonra saç dökülme hızı yavaşlamaktadır.Bu sebeple 39-40 yaşının altında bulunan kişilerde saç ekimi uygulandığında saç dökülmesinin devam edebileceği ve hastanın daha fazla seansa ihtiyaç duyabileceği dikkate alınmalıdır.
Saç Ekimi Ne Kadar Sürer?
Saç ekim işlemi 3-5 saat arası sürmektedir. Saç ekimi sonrasında kişi çevresi tarafından saç ektirdiğinin öğrenilmesini istemiyorsa ortalama 15 günlük bir sürece ihtiyaç duyar.Ancak saç ekiminden sonra yaşanan kaygı beğenilmeme kaygısıysa sadece saç ekiminden iki gün sonra normal hayata dönülebilir.
Saç Ektiren Kişi Saçlarına Ne Zaman Kavuşur?
Saç ekiminden sonra saç derisinde kırmızı yara gibi kabuklanmalar gözlenmesi doğaldır. Saç ektiren kişi saçını günde 1 kez yıkayarak kabuklanmanın önüne geçebilir.7 ile 10  gün içinde kabuklar tamamen kaybolur ve saç ekilen bölge iyileşir. Yıkanma sonucu dökülen kabuklar ile birlikte ekilen saçlarda dökülebilir.Bu durumda  2 hafta ile 1 ay içinde saç ektiren kişi saç ektirmeden önceki görünüşe sahip olur.3 ay boyunca da görünümde herhangi bir farklılık yaşanmaz.Bundan sonraki 3 aydan itibaren yeni ekilen saçlar çıkmaya başlar. Saç ektiren kişide en çok 5-6 aylar arasında değişimler yaşanmaktadır. 6 aydan sonraki her ayda ise saç ektiren kişide %10’luk değişimler meydana gelir ve ekilen saçların %90’ı 9.aya kadar çıkmış olur.Geriye kalan %10’luk kısım ise saç ekim tarihinden sonraki bir yıla kadar devam eder.Yani saç ekiminden sonra hasta yeni saçlarına 1 yıl sonra sahip olur.
Saç Ekiminin Herhangi Bir Zararı Var Mıdır?
Saç ekimi lokal anestizi ile yapılmakta ve son derece zararsızdır.Saç ekildikten sonra da herhangi bir yan etkisine rastlanmamıştır.
Birden Çok Saç Ekimi Yapılabilir Mi?
Saç ekimi, ekim yapılan bölgeye ve hastanın saç dökülmesinin miktarına ve dökülüp dökülmemesine göre birden çok kez yapılabilmektedir.
Saç Ekiminden Sonra Saçların Görünümü Nasıl Olur?
Saç ekiminin sonucu uygulanan teknik ile ilişkilidir.Saç ekimi sırasında kullanılan greftlerin büyüklüğü ve yönleri saç ekiminin görüntüsünü belirler. Greftler foliküler,saçın doğal çıkışına uygun büyüklükte ve yönlerde yerleştirildiğinde saç ekimi sonrasında saçlar oldukça doğal gözükecektir.
Saç Ekiminde Hangi Teknikler Uygulanmaktadır?

En yaygın ve en çok bilinen saç ekim tenkiği; FUE (follicular unit extraction).Bu tip saç ekiminde,saçlar bir bölgeden özel borularla tek tek alınarak saç ekilecek olan bölgeye yerleştirilmektedir.Bu saç ekim teniği ile herhangi bir yara,iz kalması söz konusu değildir.Saç derisinin eski sağlığına kavuşması ise oldukça hızlıdır.
Gelecekte Saç Ekimi Nasıl Olacak?
Günümüzde erkek tipi saç dökülmesine en kalıcı çözüm saç ekimidir.Saç klonlaması üstüne araştırmalar devam etmekle birlikte henüz elde edilen bir netice bulunmamaktadır. Eğer saç klonlaması başarılırsa sağlıklı saçlı deriden alınacak birkaç saç örneği, laboratuvar ortamında üretilerek herhangi bir kısıtlama olmadan saç olmayan bölgeye saç ekimi yapılabilecektir.

Yüz Germe

Yüz Germe Ameliyatı Hakkında Bilmek İstediğiniz Herşey !

Yaşlanmanın ilk belirtilerini maalesef ilk olarak yüz bölgemizde hissediyoruz.  Yer çekimine karşı koyamayan  yüz cilt dokusu ve yüzdeki hacmin azalması yaşlanmanın başladığının ilk göstergeleridir.  Yüzünüzü yenilemek ve gençleştirmek ve hatta zamanı durdurmak istiyorsanız sizin için yüz germe ameliyatı uygun olabilir.
Yüz germe ameliyatında sadece yüz bölgesi değil, aynı zamanda yüz ve boyun derisindeki sarkıklık ve hatta varsa çene altındaki yağlanma yok edilerek, bütün yüze derialtı dokusu takviye edilme suretiyle yapılabilir.

Facelift veya rhytidectomy olarak da geçen yüz germe ameliyatları Estetik International bünyesinde farklı yöntem ve teknikler kullanılarak da yapılıyor. Kliniğimizde kullandığımız klasik yüz germe ve iple yüz germe tekniğinden oldukça iyi geri dönüşler alıyoruz. Özellikle Estetik International Sağlık Gurubu kurucusu Op.Dr.Bülent Cihantimur’un geliştirdiği  iple yüz germe tekniği en son teknoloji ile uygulanarak, hastalarımıza tatbik edilmektedir.  İple yüz germe, geleneksel yüz germe tekniği ile karşılaştırıldığında, etkisinin daha yüksek olduğunu gözlemlediğimiz ve iyileşme süresinin daha kısa olmasından kaynaklanan pek çok avantaja sahiptir.

İple yüz germe operasyonu sonrasında yüzünüz daha sıkı ve genç bir görünüme sahip olacağından bu teknik son yılların en çok tercih edilen metodu haline getirmiştir.

Yüz germe operasyonlarında ayrıca gereken bölgelere Cihantimur yağ transfer sistemi ile yağ enjekte edilebilir. Hangi yüz germe tekniğinin sizin için uygun olduğuna doktorunuz karar verecek ve uygulamayı yapacaktır.

 


Süt dişleri hakkında bilinmesi gerekenler!

Süt dişleri hakkında bilinmesi gerekenler.

Süt dişleri ne zaman çıkmaya başlar? Süt dişleri neden çürür? Çürük oluşumu engellenebilir mi? Çocuklar dişlerini nasıl fırçalamalı? Tüm bu soruları Diş Hekimi Çağdaş Kışlaoğlu yanıtlıyor.
 Genel sağlığı önemli ölçüde etkileyen ağız ve diş sağlığının ilk adımı bebeklik döneminde başlıyor. Küçük yaşlardan itibaren diş fırçalama alışkanlığı kazandırılan çocuklar ileriki dönemlerde sağlıklı dişlere sahip oluyor.

Diş Hekimi ve Protez Uzmanı Çağdaş Kışlaoğlu, çocuklarda süt dişlerinin önemini ve kalıcı dişlerin çıkma dönemlerini şöyle anlatıyor... 

Süt dişleri 6 aydan sonra çıkmaya başlar

Süt dişleri değişken olabilmekle beraber ortalama 6 aydan sonra genellikle alt ön bölgeden başlayarak çıkar ve yaklaşık 3 yaşında tamamlanır. Bu dönemde çocuğun ağzında toplam 20 adet süt dişi alt ve üst çenede simetrik olarak yerleşir.

Çocuklarda ağız ve diş hastalıkları tedavisi koruyucu diş hekimliğinin temelini oluşturur. Toplumdaki "süt dişleri önemsizdir’’ kanısı tamamen yanlıştır.

Süt dişleri çürürse...

Süt dişleri doğumdan ergenliğe kadar uzanan süreçte görev gören dişlerdir. Yapıları kalıcı dişlere göre biraz daha farklıdır. Eğer süt dişleri zamanından erken çürür ve çekilirse yan dişler kayacak ve alttan gelen kalıcı dişlere yer olmayacağı için kalıcı dişlerde oluşan çapraşıklık ortodontik tedaviye neden olacaktır.

Eğer çekilmeyip kronik bir iltihap oluştururlarsa da hem alttan gelen kalıcı dişin kalsifikasyonu hem de çocuğun genel sağlığı etkilenecektir. Ayrıca süt dişlerinin alttan gelen kalıcı dişlere rehberliği söz konusudur. Bu nedenle çocuklara ağız bakımı alışkanlığının kazandırılması ve süt dişlerinin sağlığı çok önemlidir.

6 yaş dişini süt dişiyle karıştırmayın

Bebeklerde süt dişlerinin düşüp yerlerini genç süreklilerin alması, aşağı yukarı süt dişlerindeki sürme sırasını takip eden bir süreçte oluşur. Süt dişi sanılan aslında 6 yaş dişidir. Süt dizisi tamamlandıktan sonra yaklaşık 3 yaşından 6 yaşına kadar diş kavislerinde herhangi bir hareket olmaz, çocuk 6 yaşına geldiğinde ilk sürekli dişi olan 6 yaş dişin, süt azı dişlerinin arkasında yerini alır.

6 yaş dişlerini takiben ilk süren dişler kesiciler grubudur. Onu izleyerek birinci süt azıları, ikinci süt azıları ve süt köpek dişleri dökülür. Üst sürekli köpek dişleri en son süren dişlerdir. 11–13 yaş arası sürme tamamlanır. Bunların dışında 6 yaş dişlerinin arkasından 12 yaşında ikinci sürekli azılar ve 16–24 yaş arası ‘’20 yaş dişleri’’, yani üçüncü büyük azı dişleri sürer.

Çocukların dişleri neden çürür?

  • Süt dişleri daimi dişlere oranla daha çok organik madde içerdiğinden daha kolay ve hızlı çürürler.
  • Çocuklar, çürüğün erken döneminde görülebilen soğuk sıcak hassasiyeti ve hafif ağrı gibi sinyalleri zamanında yorumlayamazlar. Olayı ancak dayanılamayacak kadar ağrı olduğunda fark ederler ki bu durumda çok geç kalınmış olabilir.
  • Çocuklar ağız bakımına yetişkinler kadar dikkat edemezler. Çocuğun el becerisi, merakı ve ebeveynlerinin tutumu diş fırçalama alışkanlığını belirler.



Bebeklerde diş temizliği nasıl yapılmalı?

Bebeklerde diş temizliği nasıl yapılmalı?

İki yaş öncesi diş temizliği hem diş sağlığında hem de diş fırçalama alışkanlığının kazandırılmasında büyük

Tüm süt dişleri tamamlanana kadar, diş temizliğine başlamanız çocuğunuza diş fırçalama alışkanlığı kazandırmanızda büyük rol oynar. Sabah kahvaltısı sonrası ve gece yatmadan önce dişleri (en azından çiğneme yüzeylerini) temiz bir tülbent ya da gazlı bezi ıslatarak silmek, temizlemek gerekir. Diş fırçası kullanımına ise çocuğun arka dişlerinin çıkmasından sonra (ortalama 2,5-3 yaşında ) başlanması uygundur.

Biberon çürüğünü önlemek için ne yapmak gerekir?
Bebeklerde meydana gelen çürüklerin tedavisi çok güç olduğundan, koruyucu önlemlerin erken dönemde alınması önemli. Bebeğinizin gece ağzında biberonla uyuma alışkanlığını varsa, bunu önlemeye çalışın. Biberondaki süte şeker, bal pekmez gibi tatlandırıcılar ilave etmeyin. Bebek beslendikten sonra mutlaka su içirin. İlk dişleri gece ve sabah beslenmelerinden sonra temiz, ıslak bir tülbent ile silerek temizleyin.

Biberon çürüğü görülen dişler tedavi edilmezse ağrı yapar ve iltihaplanır. İltihaplı ya da ağrıyan dişler bebeğin huzursuzlanmasına ve beslenme düzeninin bozulmasına neden olur. İltihap alttan gelecek kalıcı dişleri de etkileyip şekillerinin bozuk olmasına yol açar. Bu dişler çekilmek zorunda kalınırsa, konuşma problemleri ortaya çıkabilir.

Biberonun yanı sıra emziklerin ağlayan bebekleri susturmak amacıyla bal, pekmez, reçel gibi tatlandırıcılara batırılarak verilmesi de biberon çürüklerinin başka bir nedeni. Bunun yanı sıra, bebeğin eline verilen karbonhidratlı ve şekerli gıdalar da diş çürüklerine neden olur. Çocuğu bu tür gıdaların yerine elma, havuç gibi besin değeri yüksek; diş temizliğine yardımcı gıdalara yönlendirmek gerekir.
önem taşıyor. İki yaşından küçük bebeklerde diş temizliğinde dikkat edilmesi gerekenleri yazdık. Bebeklerde genellikle altı aydan itibaren ilk dişler çıkmaya başlar ve diş çıkarma süreci üç yaşında tamamlanmış olur. Bebeğinizin ilk dişleri çıktığında yani 6.-8. aydan itibaren dişlerini temizlemeye başlamalısınız. Bu ilk dişlerin temizliği için gazlı bez ya da parmak fırçası kullanmalısınız. Temiz bir gazlı bez veya parmak fırçanın yardımıyla bebeğinizin dişlerindeki artıkları temizlemelisiniz.

Besin alerjisinde D vitamini eksikliğine dikkat!

Besin alerjisinde D vitamini eksikliğine dikkat!

Son araştırmalara göre iki yaşın altındaki çocuklarda D vitamini eksikliği, besin alerjisi riskini artırıyor. Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony besin alerjisi ve D vitamini ilişkisini anlattı. Besin alerjisine, bütün dünyada ve özellikle gelişmiş ülkelerde oldukça sık rastlanıyor. Amerika’da yaklaşık 15 milyon kişi besin alerjisi yaşıyor, hayatı tehdit eden besin alerjisi oranı ise 18 yaşın altında yaklaşık her 13 çocukta bir görülüyor. D vitamini eksikliği özellikle besin alerji riskini arttırıyor. Çocuk Sağlığı Hastalıkları, Çocuk Alerji ve İmmunoloji Uzmanı Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony günümüzde artış gösteren besin alerjilerini anlatıyor.

Besin alerjisi nedir?
Besin alerjisi bağışıklık sisteminin normal şartlarda zararsız olan bir besin maddesini, yanlışlıkla zararlı olarak algılaması ve aşırı tepki vermesiyle ortaya çıkan bir durum.

Besin alerjileri artıyor mu?
Amerika’da besin alerjileri ile ilgili yapılan çalışmaların değerlendirildiği CDC (Centers for Disease Control) raporuna göre besin alerjileri, görülme sıklığı artan bir halk sağlığı problemi. Çocuklardaki besin alerjisi oranı yaklaşık olarak %8 ve son dönemlerde besin alerjileri eskiye nazaran %18 artmış. Besin alerjileri erkek çocuklarda kız çocuklarına göre daha çok görülüyor.

Hangi besinler alerjisiye neden oluyor?
Her türlü besinin gıda alerjisi yapma potansiyeli var, fakat en sık besin alerjisi yapma potansiyeli olan gıdalar,

Besin alerjilerinin belirtileri neler?
Besin alerjileri yaygın olarak görüldüğü gibi sadece deriyi tutmaz başta mide ve bağırsak sistemi olmak üzere birçok organı tutabilir. Örneğin mide ve bağırsak sistemini tuttuğunda ishal, kabızlık, dışkıda kan olması, bağırsaklarda kanama, iştahsızlık, reflü, büyüme geriliği gibi… Solunum sistemini tuttuğunda da, burunda tıkanıklık, kaşıntı, hapşırma, akıntı ve yine akciğerlerde öksürük, hırıltı, nefes darlığına giden astıma neden olabilir. Besin alerjilerinde doğru tanı çok önemli. Çünkü tedavide dokunan gıdanın diyetten çıkarılması gerekiyor. Tanıda deri testlerinin ve kan tetkiklerinin önemi büyüktür ve yaş sınırlaması yok. Yenidoğan bebeğe bile yapılabilir.

D vitamini eksikliği besin alerjilerinin artmasına neden oluyor mu?
Çocuk sağlığı alanında önemli çalışmaların yayınlandığı "Journal of Pediatrics"de, besin alerjileri için özellikle D vitaminin önemine vurgu yapıldı. İki yaşın altındaki çocuklarda D vitamini eksikliği, besin alerjisi geliştirme riskini artırıyor. Çocuklarda besin alerjilerine bağlı görülen atomik dermatiti vakalarındaki; dermatiti şiddetinin, düşük D vitaminin seviyesi ile ilişkili olduğu belirtiliyor. D vitamini seviyesinin çok düşük olduğu tüm çocuklarda, birden fazla besine karşı alerji geliştirme riski artıyor. D Vitamini düşüklüğünün özellikle süt ve buğday alerjileri için risk oluşturduğu bildiriliyor. Kesin alerjisi olan çocuklarda D vitamini seviyesine mutlaka bakılmalı ve eksikliği tedavi edilmeli.
süt, yumurta, buğday, soya, fıstık, fındık, balık ve deniz ürünleri. Eskiye nazaran besin alerjilerinin iyileşme süresi de uzamış durumda. Süt, yumurta, soya ve buğday alerjileri, geçme potansiyelinde iken fıstık, fındık, balık ve deniz ürünlerinin alerjileri ömür boyu devam etme potansiyeline sahip. Besin alerjilerine bağlı anafilaksi geçirme riski ise %50 artmış durumda. Besin alerjisi olan çocuklarda diğer organları tutan alerjik hastalık riski 2-4 kat artıyor (astım gibi).

Çocuklara neden sınır konulmalı?

Çocuklara neden sınır koyulmalı?

Anne ve babaların en sık karşılaştığı zorluklardan biri de çocuklara sınır koymak. Siz de çocuğunuza sınır koymakta zorlanıyorsanız, Psikolog Sandy Kasar'ın önerilerinden yardım alabilirsiniz. Sınırlar, çocukların kendilerini güvende hissederek büyümeleri için çok önemli. Anne ve babaların, çocukların kendilerini güvende hissedebilecekleri alanı belirlemeleri ve anne-babaların çocukların gelişimlerini güvenli hareket alanı içinde tamamlamasına rehber olmaları "sınır koymak" olarak tanımlanıyor. Psikolog Sandy Kasar sınır koymanın önemini, sınır koyarken nelere dikkat edilmesi gerektiğini Pudra.com'a anlattı.

Çocuklara sınır koymak neden çok önemli?
Çocuklar, hiç tanımadığı bir dünyayı anlamlandırma evresinde anne ve babalarının rehberliğine ihtiyaç duyarlar. Bu keşif döneminde tehlikeli adımlar da atacaklarından anne ve babalarının onlara rehber olması çok önemli. Örneğin çocuk sürekli yere düştüğü için yürüme zamanı gelmediğini düşünen anne, çocuğunu kucağına alabilir. Annenin kucağına alması bir sınır değil, gelişim sürecini engelleyici bir tutumdur. Annenin çocuğu düştüğünde zarar görmeyeceği bir alan yaratması, güvenli bir sınır koyma tutumudur. Çocuklar kendi sağlıklı gelişimlerini sağlamak için yetişkin bireyler tarafından konulacak sınırlara ihtiyaç duyarlar.

Sınır koyarken nelere dikkat edilmeli?
Siz sürekli fikirleri değişen birine güvenebilir misiniz? Mesela çocuğunuz aynı anda beş çikolata yemek isterse ne yaparsınız? Anne-baba “Hayır yiyemezsin!” derse; çocuk onu yemek için diretecektir. Bir sonraki aşamada ağlamaya başlayabilir. Burada anne ve babanın bir seçim yapması gerekir. Çok ağlıyor diye çikolataların hepsini çocuğa verirseniz, şu mesajı verirsiniz: "Sağlığını düşünerek koyduğum sınırlarımı direterek ve inatlaşarak beş çikolataya, ağlayarak altıya, kendini yerlere atarak yediye ve hatta sinir krizi geçirerek sekize çıkarabilirsin. Çünkü benim sınırlarım geçirgen." Bu dönemdeki tutumlarınızın çocuğunuzun bütün hayatını etkileyebileceğini unutmamalısınız. Çocuklar bir süre sonra evde anne-babasını kontrol edebilir ama dışarıda kontrol edemeyecekleri bir dünyayla karşılaşırlar. Burada problemler yaşanmaya başlayabilir. Anne veya baba koyulan kuralları aşıp, çocuğun istediğini yaparsa, çocuk evin yumuşak karnını belirler ve evin sınırlarının geçirgen ve değişken olduğunu anlar. İsteklerini, inatlaşmalarını, ağlamalarını, krizlerini istediği olmadığı zaman aynı şekilde devam ettirir.

Sınır koyulduğunda çocuklar ne hisseder?
Çocuklar kendini güvende hisseder. Kendini ispatlayabileceği güvenli bir ortama sahip olan çocuklar özgüveni yüksek, gelecekte kendi kararlarını alan ve yaptıkları davranışların sorumluluğunu alabilen çocuklar haline gelir.

Sınır koyan anne-babalar ne hisseder?
Özellikle çalışan anne-babalar için sınır koymak çocuğu "mutsuz etmek" anlamını taşıyabiliyor. Birlikte geçirdikleri kısıtlı zamanda çocuklarının her istediğini yerine getirerek sınır koymaktan kaçınıyorlar. Oysaki yanlış davranış karşısında sınır koymak, olayın mantıksal sonuçlarını anlatmak çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlar.

Çocuğa nasıl sınır koyulur?
  • Sınırlar, çocukların yaşlarına ve yapısına uyum gösterecek şekilde olmalı.
  • Gelişim sürecini engelleyici bir tutum sergilenmemeli.
  • "Hayır! Yapma! Dur!" şeklinde tepki vermek yerine, ona yanıt vermeyi tercih edin ve bu sınırı neden koyma ihtiyacı hissettiğinizi açıklayın.
  • "Hayır!" kelimesini gerçekten gerekli olduğu noktada kullanın.
  • Sınırları belirlerken anlaşılır ve net olun.
  • Belirsizlik çocuğunuzun zihninin karışmasına neden olur. Çocuğunuz için anlaşılmayan sınır, "sınırsızlık" anlamına gelir.
  • Çocuğunuzun boyuna eğilerek ve göz teması kurarak sınırları ona anlatın.
  • Eşler ve aile bireyleri arasında ortak bir dille sınırlar belirlenmeli, kurallar başka kişiler tarafından değiştirilmemeli.
  • Sınırları bağırarak veya küçük-büyük vurmalarla anlatılmamalı. Mevlana bu durumu çok güzel açıklamıştır;"Kelimelerini yükselt sesini değil; yağmurdur çiçekleri büyüten gök gürültüsü değil."
  • Tartışma veya kriz anlarında sınırlar oluşturulmamalı. Herkesin sakin olduğu ve birbirini dinlediği anda yapılmalı.
  • Söylemek istediğiniz şeyi kısa cümlelerle ifade edin. Uzun uzun anlatmaya çalışmanız çocuğunuz için bir şey ifade etmeyecek.

Çocuklarda deprem korkusu ve kurtulma yolları

Çocuklarda deprem korkusu ve kurtulma yolları. 

Büyüklerde olduğu gibi çocuklar da deprem korkusunu derinden yaşıyor. Çocuklarda görülen deprem
fobisini yenmek için ebeyenlerin neler yapabileceğini Psikolog Ferahim Yeşilyurt anlattı.
17 Ağustos depreminde göçük altında kalanlara ulaşabilmek için sorulan o yakıcı soru hala kulaklarda: “Orada kimse var mı?” Yaklaşık 18 bin kişinin hayatını kaybettiği Marmara Depremi pek çok kişide fobiye dönüştü. Depremleri engellemek mümkün olmasa da, depreme dayanıklı binalar ile kayıp vermemek, deprem fobisini de makul bir korku haline çekebilmek mümkün. Acıbadem International Hastanesi’nden Psikolog Ferahim Yeşilyurt, 1-7 Mart Deprem Haftası kapsamında önerilerde bulundu.

Deprem fobisi nedir?
Marmara Depremi'nden sonra yurdun dört bir yanından gelen her deprem haberinde acılar tazeleniyor, korkular bir anda yeniden su yüzüne çıkıyor. Ancak kimileri var ki, onlar için en küçük bir sallantı dahi büyük korkuları tetikleyebiliyor. Hatta deprem korkusunu fobi haline dönüştürmüş ve hiçbir şey olmasa da günlük yaşantısını dahi etkiler hale getirmiş pek çok kişi mevcut. Sevmek ve üzülmek gibi korkmak da doğal bir duygu ancak fobi haline dönüştüyse de bundan mutlaka kurtulmak gerekiyor. Özellikle kemikleşmiş travmalar kişinin yaşam kalitesini bozabiliyor. Oysa şimdiki teknolojilerle birlikte daha şanslı olduğumuz, depremi durduramayacağımız ancak güvenli binalarda oturarak bunun üstesinden gelebileceğimiz düşüncesi ile ilk adımı atmak gerekiyor.

Deprem fobisi nasıl yenilir?
Önceden yaşanan depremlerin yıl dönümlerinde ve yeniden yaşanan depremlerle birlikte kişilerde travma belirtileri yeniden ortaya çıkabiliyor. Yeniden üzüntü, öfke, suçluluk duygusu, pişmanlık gibi duygularda artış yaşanabiliyor. Kaçınma davranışları örneğin çocuğu ile aynı yatakta yatmak, dış kapıyı açık bırakmak, ışık açık uyumak gibi davranışlar ortaya çıkabilir. Deprem çığırtkanlığı yapmamanın yanı sıra bu davranışlardan da yavaş yavaş kaçınmaya çalışmak, korkunun üzerine gitmek, örneğin ışık kapalı uyumaktan korkuyorsanız inadına kapalı yatmak, deprem karşısında yaşadığımız duyguları başka insanlarla paylaşmak korkularınızın azalmasına ve rahatlamanıza yardımcı olabilir. Gerekirse bir uzmandan destek alınarak ilaç ve psikoterapi tedavisine başlanarak sorundan kurtulmak mümkün.

Çocukların deprem korkusunu yenmek için ebeveynler neler yapabilir?
Ebeveynlerin deprem ile ilgili düşünceleri, hal ve hareketleri çocukları doğrudan etkiliyor. Zira çocuklar her durumda en çok "güvende olup olmadıklarını" bilmek istiyor. Yetişkinler, çocuklara model olduklarından dolayı önce kendi kendilerine sağlıklı bir ruh yapısı kazandırmalılar. Çocuklar önemli durumlarda büyüklerinin davranışlarını takip ederler. Eğer yetişkinler sakin kalabiliyorsa onlar da sakinleşebilirler. Tersi durumda siz korkuyorsanız çocuğunuz da korkacaktır. Bu nedenle kendi korkunuzu yenmek çocuğunuzun korkusunu da azaltmaya yardımcı olur. Çocuklarda güven duygusunu artırmak, onları dinlemek ve korkularına karşı anlayışla ve işbirliğine dayalı yaklaşım sergilemek gerekiyor. Onlara depremle ilgili bilgiler verildiği ve güvenilir binalarda oturulduğu taktirde bunun üstesinden gelinebileceğini anlatmak sorunun aşılmasına katkı sağlar.

Çocukların deprem fobisini yenmek için ebeveynler ve öğretmenler nasıl davranmalı?
Ebeveynlerin ve okul yöneticilerinin çocuklara depremi anlatması ve deprem anında nasıl hareket edilmesi gerektiğini öğretmesi son derece önemli. Çocukların tüm bu anlatımlara rağmen depremden korkması halinde ise, empati büyük önem taşıyor. Nasıl ki başkalarının duygularımızı hafife almasından hoşlanmıyorsak, çocuklarımız da aynı şeyi hissediyor. Bu yüzden korkusu olan bir çocuğu asla yadırgamamak gerekiyor. "Karanlıktan korkacak ne var?” gibi sorularla çocuğu hafife almak, onu utandırmak, korkularını daha da artırabilir. Onun yerine "Haklısın, korkmuş olabilirsin, ben de senin yaşındayken korkardım" gibi empati kuran ifadeler sarf etmek çocuğunuzu anlamanıza yardımcı olur.

Öksürüğü Kesmenin Yolları

Öksürüğü Kesmenin Yolları... 

Öksürüğü kesmenin yolları
Uz. Dr. Özlen Kaya Çardak, çocuklarda öksürük hakkında bilgi verdi.
Çocuğunuzun öksürük nöbetleri ne sizi uyutuyor ne de onu, anne baba olarak içiniz sızlıyor. Ne vermediğiniz ilaç kalıyor ne de kaynatıp içirmediğiniz bitki çayı. Çocuklarda öksürük kışın en sık görülen şikayetlerden biri. Peki öksürükle başa çıkmak için ne yapmak gerekiyor?
Çocuklarda tedavi uygularken amaç öksürüğü kesmek değil, öksürüğe neden olan sorunu oradan kaldırmak olmalıdır.

Öksürüğe;
- Burun akıntısı
- Boğaz ağrısı
- Baş ağrısı
- Ateş
- Kusma
- Hırıltı, hışıltı
- Sık nefes alma
- Zor nefes alma eşlik edebilir.

Öksürük yüksek ateş ile seyrediyorsa dikkat
Öksürüğe eşlik eden bulgular arasında yüksek ateş (39 ve üzeri) zor ve sık nefes alma, morarma gibi sorunlar varsa acil doktora başvurmak gerekir. Özellikle yemek esnasında ani başlayan öksürük zor ve sık nefes alma eşlik ediyorsa yabancı cisim yutulması düşünülür, çok acil tanı konup tedavi edilmesi hayati önem taşır. Çok yüksek ateş (39 ve üzeri) ile birlikte görülen öksürüklerde alt solunum yolu enfeksiyonu (zatürree) riski olduğundan, acil tanı ve tedavi şarttır.
3 haftadan kısa süren akut öksürük nedenleri arasında kış aylarında başta üst solunum yolu enfeksiyonları gelir.(Farenjit, tonsilit, otit, sinüzit, krup-larenjit vs…)
3 haftadan uzun süren kronik öksürüklerde ise enfeksiyonlarla birlikte alerjik hastalıklar (alerjik bronşit, astım) ön planda düşünülür. Ülkemizdeki sıklığı göz önüne alındığında kronik öksürüklerde tüberküloz-verem hastalığı da unutulmamalıdır.

Tedavide izlenecek yol
Kısa süreli ve ateşsiz öksürük olan kişilere tetkik yapılması gereksizdir. Yüksek ateşin eşlik ettiği öksürüklerde ve 3 haftadan uzun süren kronik öksürüklerde ileri tetkik yapılır.
- Akciğer filmi, sinüs filmi
- Kan tetkikleri (Tam kan sayımı, CRP, sedmentasyon)
İlk planda yapılması gerekli tetkiklerdir.
-”Ter testi” adlı tetkik özellikle akraba evliliğinin yoğun olduğu bölgelerde “kistik fibroz” adlı hastalığın tanısı amacıyla yapılmalıdır.
-Alerjik kaynaklı olduğu düşünülen kronik öksürüklerde ise “alerjik deri testleri” yapılmalıdır.
-Ülkemizde sık görülen bir kronik öksürük nedeni olan tüberküloz tanısı için “PPD testi” adı verilen bir test yapılır.
Öksürük almaması için hangi aşılar koruyucudur?- Boğmaca aşısı
- Menenjit aşısı Bu 3 aşı her doğan bebeğe rutin olarak yapılmalıdır.
- Zatürree aşısı

Anne Adayları İçin Dengeli Beslenme Kuralları

Anne Adayları İçin Dengeli Beslenme Kuralları: 

Anne adayları için dengeli beslenme kuralları
Anne adayları için dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve doğru yaşam kuralları.
Her anne adayı, hamilelik döneminde mevcut kilolarının üzerine çıkar. Bu bazen 20 kiloya kadar çıkabilir. Normal olanı, 12 kilodur. Doğum sonrası dengeli beslenme, doğum sonrası egzersiz ve doğum sonrası bazı kurallara uyarak bu kilolar verilebilir. Lohusalığın sonunda geriye en az 6-7 kilo fazlalık kalır.

Kurallar
Egzersizde uyacağınız kurallar şöyledir: Odanın havalanmasına dikkat ediniz. Dar elbiseler giymeyiniz. Tuvalet ihtiyacınızı egzersiz öncesi gideriniz. Göğüsler boşalmış olmalıdır. Emzirmeden hemen önce egzersiz yapmayın. Erken lohusalık döneminde yatakta sık sık yüzüstü yatınız.

Dengeli beslenme
- Günde 8 porsiyonu geçmeyin. Kalsiyumlu besinler, karbonhidrat, protein, sebze ve meyve tercih edin.
- Tatlı ve hamur işlerinden uzak durun. Tatlı ihtiyacınızı kuru ve taze meyvelerle giderin.
- Akşam yemeklerini daha hafif yapın. Eğer sabah ve öğlen çok fazla yediğinizi düşünüyorsanız akşam yoğurt ekmek veya müsli yiyebilirsiniz.
- Ara öğünleri atlamayın. Bu öğünlerde meyve veya yoğurt yiyebilirsiniz. Yanında 2-3 bisküvi ya da kuru incir ceviz ilavesi sizi tatmin edecektir.

Egzersiz
- Karın kaslarınızın eski formuna dönmesi için her gün egzersiz şarttır. Erken lohusalık döneminde vücudun eski haline dönmesini sağlayacak jimnastik çalışmaları, dört gruba ayrılabilir.
- Şayet normal doğum yaptıysanız egzersizlere çocuğunuzun doğumundan bir sonraki günden itibaren başlayabilirsiniz.
- Doğumunuz sezeryan ise doktorunuzun tavsiye ettiği günden sonra egzersize başlayabilirsiniz.
- Düzenli olarak günde birkaç kez düz bir zemin üzerinde egzersiz yapmanız gerekir.
- Egzersizlerinizi yavaş ve ani hareketlerden kaçınarak yapınız.

Günlük diyet
- Ekmek grubu 6 porsiyon
- Protein grubu 4-5 porsiyon meyve grubu 3-4 porsiyon
- Süt grubu 1-2 porsiyon
- Sebze sınırsız
- En az 1.5 litre su
- 2 yemek kaşığı zeytinyağı ile pişirilecek 1 kilo sebze yemeği

Örnek kahvaltı
- 2 kibrit kutusu yağsız peynir
- 1 dilim kepekli ekmek
- 6 kaşık cornflakes
- 200 cc süt (bir bardak)
- 5 tane zeytin
- 1 dilim kepekli ekmek

27 Şubat 2015 Cuma

Bebekler İçin 5 Yasaklı Besin!

Bebekler İçin 5 Yasaklı Besin...

0-1 yaş döneminde bebeğinizi bu besinlerden uzak tutun!

ÇAY
Çay, süt çocuklarına ve küçük çocuklara önerilmiyor. Çünkü içeriğinde bulunan tanin, demir eksikliğine, içine eklenen şeker ise iştahsızlığa ve diş çürümelerine neden oluyor.

BİTKİ ÇAYI
Papatya, yeşil çay gibi bitki çaylarının da demir emilimini azaltıcı etkisi var. Aynı zamanda bazı farmakolojik ajanlar içeren bitki çaylarının, süt çocukları ve küçük çocuklar için güvenilirliği konusunda yeterli bilimsel araştırma yok!

BAL
Bal; fruktoz (yüzde 41), glukoz (yüzde 41) ve suyun (yüzde 8) bileşiminden oluşuyor. Clostridium botulinum sporlarını içerebilmesi nedeni ile botulizm (botolismus toksininin yarattığı
enfeksiyon) riski taşıyor. Süt çocuklarının mide asidi düzeyi düşük olduğundan bir yaşından küçük çocuklara bal önerilmiyor.

ŞEKER
Şeker pancarından elde edilen bir besin olan şeker, vücuda enerji sağlıyor; başka bir besin değeri bulunmuyor. Boş enerji kaynağı olduğu için bebek beslenmesinde şeker yerine
pekmez veya süt şekeri laktozun kullanılması daha doğru. Ayrıca çocuklarda fazla tüketilmesi iştahsızlığa ve diş çürüklerine, ileriye dönük hatalı beslenme davranışlarının gelişmesine ve dolayısıyla şişmanlığa neden oluyor.

BAKLA
Zehirlenme ihtimaline karşı 0-1 yaş döneminde bakla önerilmiyor.

Tercih sizin!


Tercih size kalıyor!


Doğru uygulanan günlük bakım daha güzel, taze, genç bir cilde ve bedene sahip olmamıza  yardımcı oluyor. Peki siz bunu gerektiği gibi  yapabiliyor musunuz? Bu ay cilt, saç, makyaj konusunda birçoğumuzun karşılaştığı sorunları ele aldık, çözümler aradık.

KURU ŞAMPUAN KULLANMAK MI, SAÇLARI HER GÜN YIKAMAK MI?
Kurusu, gerçeğin yerini tutmuyor
Kuru şampuan kullanmak, spor salonundan çıktıktan sonra işinize yarasa da gerçek bir şampuanın yerini tutmuyor. Her gün düzenli olarak saç yıkamak ise saç köklerinde bulunan yağ bezlerindeki yağ üretimini artırıyor. Sülfatlı şampuanlar her ne kadar saçı kurutsa da saç kremi kullanmak oluşacak nem kaybını önleyebiliyor. Öte yandan üç gün ya da daha uzun süre yıkanmayan saçlarda da pullanma, kaşıntı ve saç kaybı görülebiliyor.

SİVİLCEYİ KAPATICI İLE GİZLEMEK Mİ, SIKMAK MI?
Bir anlık hevese kapılmayın
Sivilceyi sıkmak çok daha cezbedici olsa da yapmayın. O sivilceyi sıkmanın hem teninize zarar verdiğini, hem de yüzünüzde kızarıklık ve iltihap oluşmasına yol açtığını unutmayın. Bu noktada kapatıcı krem kullanmak daha doğru bir seçenek oluyor. Şayet sorununuz akne ise çok az kapatıcı kullanmanız gerekiyor. Çünkü kalın bir tabaka halinde uygularsanız gözenekler tıkanıp, cildinize daha çok zarar veriyor. Siz iyisi mi sivilce kurutucu bir medikal krem alıp, dışarı çıkmadan bir saat önce sivilcenin üzerine uygulayın. 

ESKİ MAKYAJI TAZELEMEK Mİ, CİLDİ SABUNLA YIKAMAK MI?
Temizlik tek şansınız değil!
Eğer tek şansınız ofis tuvaletindeki sabunsa, yüzünüzü yıkamaktan vazgeçin. Aksi halde cildinizi zımpara kağıdı gibi hissedebilirsiniz. Endüstriyel antibakteriyel sabunların cildinize verebileceği zararın, üst üste makyaj yapmaktan daha fazla olacağını unutmayın. Bazı sabunlar deterjan içerdiği için yüzün doğal nemini alarak, ciltte kuruluk ve tahrişe neden oluyor. Cildinizin parlayan kısımlarının yağını bir tuvalet kağıdı ya da mendil ile alıp üzerine makyaj yapabilirsiniz. Az miktarda uygulayacağınız bir pudra da iyi sonuç verebiliyor. Ama kremsi bir fondöten gözenekleri tıkayabiliyor. Gelecekte bu tür sorunlarla karşılaşmamak için masanızda makyaj temizleme mendili bulundurmaya ne dersiniz?

Niye hep yanlış kişiye aşık oluyoruz?


Niye hep yanlış kişiye aşık oluyoruz?

Hayalinizdeki ilişkiyi bir türlü yaşayamıyorsanız, gerçek hayalinizin ne olduğunu fark etmeniz gerekiyor. Aslında tam da bilinçaltınızın uygun gördüğü erkekleri hayatınıza çekiyorsunuz. Şimdi kayıtları temize çekme vakti…
Ne trafik, ne borsa, ne politika… Hemen herkesin öncelikli isteği hayatını paylaşacağı bir eş bulmak. Öncelikler sıralamasında birinci sırada yer alsa da en çok sorun da bu alanda yaşanıyor. Evlenilecek erkek kalmadığını düşünenler, evlenip de “Ben ne yaptım?” diyenler, her yeni ilişkiye büyük umutlarla başlayıp her bitişte depresyona girenler… Ve daha ne hikayeler… Söz konusu romantik ilişki olunca günlerce, aylarca hatta yıllarca konuşulacak malzeme bulmak zor değil. Peki, özellikle şehirli insanın ilişkilerle sınavının ardında ne yatıyor? Kendi parasını kazanan, kendi evinde yaşayan, bağımsız görünen kadınlar hep bir erkekle tamamlanmak istiyor ama ilişki kurmakta neden bu kadar zorlanıyor ve hep kısır döngülerin içinde dolaşıyor? 

Verdiklerimiz bize geri dönüyor
Spritüel Gelişim Danışmanı Gülnur Ünal da bu tabloyu doğruluyor ve “Evet, hep aynı özellikler, aynı seçimler ve sonunda ‘Niye benim başıma hep bu geliyor?’ diye soranlar çok. Hiçbir zaman kendimize dönüp bakmıyoruz. Oysa kişi bumerang gibi neyi atarsa o kendisine geri dönüyor. Siz kendinizi sevmiyorsanız karşınızdakinden sevgi bekleyemezsiniz. Kendinize değer vermiyorsanız karşınızdaki de size değer vermez. Ama her ilişkide diğerini suçlama döngüsü kırılana kadar karşınıza hep aynı tarzda kişiler gelir, aynı tür ilişkiler kurulur. Hep başkalarını eleştirdikçe karşınıza sizi eleştirecek insanlar çıkar. Eleştiriyorsunuz, yargılıyorsunuz, sonrasında bir de bakıyorsunuz karşınızda hep sizi eleştirenler var. Bu kısır döngüyü fark eden ve değersizlik kodunu kıran ise mucizeyi yaşamaya başlar.”
Hayat boyu bu kısır döngüyü fark etmeden hep dışarıyı suçlayarak devam edebilirsiniz ya da şu andan itibaren “Ben ne yapıyorum da hep aynı şeyleri yaşıyorum?” diye sorgulamaya başlayabilirsiniz. Seçim sizin… Eğer seçiminiz farkındalıktan yana olursa hayatın özünü ve mutluluğu da fark etmiş olacaksınız. 

Neden başlamalı?
Gülnur Ünal, değersizlik duygusunun ve kimseyi bulamama halinin altında kendine güvenmemenin yattığını belirterek, “Bizim asıl kopamadığımız ise bilinçaltımızda toplum ve aile tarafından atılan kodlar. ‘30 yaşına kadar evlenmek, 35 yaşından önce doğurmak gerek’ gibi aileden gelen öğrenilmişlikler bilinçaltımıza yüklenmiş durumda… Yaşamın içinde bunlarla harekete geçiyoruz. Bunları kırmak gerekiyor. Ancak bunu yaparken de önümüze sınavlar geliyor. Değişim yaşanırken bir de bakıyoruz ki karşımıza bizi değersiz hissettirecek kişiler çıkıyor. Aslında bir sınavdan geçiyoruz. Hepsi bizi güçlendirmek, bir adım daha ileri gitmemiz için geliyor. Pes etmediğimiz noktada ise mucize gerçekleşiyor” diyor. “Niye hep yanlış kişiyi buluyorum?” sorusundaki ‘yanlış kişi’ tanımını değiştirmek gerektiğini belirten Ünal şöyle devam ediyor: “O yanlış kişi aslında bir öğretmen. Bize öğreteceği bir şey var. O rolünü tamamlıyor ve gidiyor. Ben bu gidişi ayrılık olarak tanımlamıyorum. Ayrılık yok, sadece yeni başlangıçlar var. Herkes karşısına çıkan insandan bir şeyler öğreniyor ve sonra yollar ayrılıyor. Belki de bu ilişkide öğrendikleriniz sizi çok güzel bir aşk için hazırlıyor.”

 

İlişkinizi test edin!


İlişkinizi test edin

Klinik Psikolog Başak Tanrıverdi’nin Formsanté okuyucuları için hazırladığı mini test ile ilişkinizi gözden geçirebilirsiniz. 

1- İlişkinize zarar geleceği ve terk edileceğiniz kaygısını sık yaşıyor musunuz?
A) Evet
B) Hayır

2- “Partnerim benim her şeyim, onsuz yapamam“ gibi düşünceler kafanızdan sıkça geçiyor mu?
A) Evet
B) Hayır

3- Partnerinizle ilişkiye başladıktan sonra ailenize, arkadaşlarınıza ve çevrenize çok az vakit ayırıp daha çok partnerinizle mi vakit geçirmeyi tercih ediyorsunuz? 
A) Evet
B) Hayır

4- Zaman geçtikçe partnerinizden beklentileriniz 
artıyor mu?
A) Evet
B) Hayır

5- Sürekli bir evlilik ısrarı yapıyor musunuz ya da evlenmeden önce yaptınız mı?
A) Evet
B) Hayır

6- Partneriniz için kendi kişiliğiniz, hayat tarzınız ya da mesleğinizden sıkça ödün veriyor musunuz?
A) Evet
B) Hayır

7- Partnerinizi değiştirmeye ya da kontrol etmeye çalışıyor musunuz?
A) Evet
B) Hayır

8- Depresif semptomları, özgüven eksikliğini, yetersizlik duygusunu sık yaşıyor musunuz?
A) Evet
B) Hayır

9- İlişkinizde partnerlerden biri öteki partneri kontrol altında tutmak istiyor mu?
A) Evet
B) Hayır

10- İlişkinizde partnerlerden biri sürekli talep ederken öteki sürekli verici mi?
A) Evet
B) Hayır

EVET‘ler çoğunlukta ise dikkat! Kendinizi bulmanızda yardıma ihtiyacınız var. Unutmayın ilişkiler değil, bireyler bağımlıdır. Yalnız olmadığınızı bilin, toplumun yüzde 5-10’u sizinle aynı süreci paylaşıyor. Kendinize olan saygıyı artırmak ve ilişkiniz konusunda farkındalık kazanmak için destek alabilirsiniz.

İlişkinin gizli düşmanı: Bağımlılık


İlişkinin gizli düşmanı: Bağımlılık ... 

İlk günlerde iki tarafa da çok keyifli gelen bağımlılık hali zamanla ilişkinizin katili olabilir. Bağlılık temelinde  
Acaba sizin ilişkiniz hangi sınıfa giriyor?
yürüyen bir ilişki ise iki tarafın da kendini gerçekleştirebildiği bir şölene dönüşebilir.
Soru net: İlişkinizde bağlı mısınız, bağımlı mı? Ancak cevap biraz karmaşık... Özellikle de ataerkil bir topluma doğmuş olan biz kadınlar için… Gittikçe daha fazla büyük şehirlerde yaşamaya başlasak da, iş hayatında daha fazla yer alıp hatta daha fazla yükselsek de önce kendimizi ikna edemiyoruz bağımsızlık fikrine… Ve tabi biz ikna olmayınca “bağımsız kadın” tanımı hak ettiği yeri asla bulamıyor toplumsal sözlüğümüzde… 
Bağımlılık ve bağımsızlık kavramlarının en çok kafa karıştırdığı yerlerden biri de ikili ilişkiler… İnvivo Psikoloji’den Klinik Psikolog Başak Tanrıverdi ile ilişkilerimizi ve bağımlılıklarımızı konuştuk. 

Önce bağlı sonra bağımlı
Psk. Başak Tanrıverdi, ilişkilerde kadınların erkeklere genellikle önce bağlandığını sonra bağımlı hale gelebildiğini söylüyor ve ekliyor: “Ataerkil bir toplum olmamız nedeniyle kadınlara verilmiş belli sıfatlar var. Bağımsızlık kavramı kadın kelimesi ile yan yana geldiğinde hoş karşılanmıyor ve basit, sorumsuz kadın olarak karşılık buluyor. Oysa erkek için bağımsızlık güç anlamına geliyor” diyor. Bu bakış açısının, kız çocuklarının baba ile olan iletişimi, babaların kız çocuklarına farklı ve daha korumacı davranması, namus kavramına çok önem vermesi nedeniyle bir süre sonra kadınların öğrenilmiş çaresizliği haline geldiğini belirten Psk. Tanrıverdi, “Kız çocuk aynı korumacı yaklaşımı ileride eşten de bekliyor ve o eş de yetiştirilişinden dolayı buna müsait oluyor. Erkek çocuklar da ‘bağlı’ olmanın kılıbıklık anlamına geldiği bilgisi ile büyüdüğü için bağlı olmak isterken bile bağımsızmış gibi yapmak zorunda kalıyor. Bu erkek için de büyük bir psikolojik sorun oluşturuyor aslında. Sistem bu şekilde kendini sürekli devam ettiriyor. Kadın bu şekilde bağımsızlığından ödün verdikçe erkek aktifleşiyor, sahte kimlik oluşuyor, o da olmadığı birine dönüşüyor. Ben Türkiye’deki evlilikleri genellikle bu şekilde görüyorum” diyor. 

Çalışmak yeterli olmuyor
Kadınların bir zamanlar sadece erkeklerin hakim olduğu iş hayatına girmeleri de aslında sistemi fazla değiştirmiyor. Kadınlara artık kalıtsal şekilde gelen rol dağılımı ve öğrenilmişlikler bocalamaya neden oluyor. Psk. Başak Tanrıverdi önemli olanın kadınların çalışıp çalışmaması olmadığını belirterek, “Sabahtan akşama kadar çalışıp, eve gidip kocasından dayak yiyip bir de üstüne keyif sürmesi için kocasına para veren kadınlar da biliyoruz. Tabii ki kadınların çalışması özellikle yeni nesil için çok büyük bir adım. Ancak kadınlar hala para konusunda pasif kalıyor. Gücün simgesi olan paranın erkeğin elinde olması gerekiyor. Kadın kocasından daha yüksek maaş alıyorsa bundan tedirginlik duyuyor. Çalışıyorsa ve çocuğu evdeyse vicdan azabı çekiyor. Bu nedenlerle çalışan kadının bağımsız kadın olduğunu henüz söyleyemiyoruz” diyor. 

Erkeğin de bağımlılıkları var
Peki erkekler gerçekten ne kadar bağımsız? Psk. Tanrıverdi bunun da tartışılması gerektiğini söylüyor. Araştırmalara bakıldığında kadınların daha sık depresyona girdiği görülse de boşanmaların ardından depresyona girenlerin aslında erkekler olduğu anlaşılıyor. Erkek artık hayatında olmadığında kadın hayatını, ev düzenini, ocaktaki yemeğini, çocukların bakımını sürdürebilirken erkek hep hazıra alışmış olduğu için zorlanıyor. Bu anlamda erkeklerin de kadınlara bağımlı hale geldiği görülüyor. Tek fark, erkekler toplumun onlara verdiği güçten dolayı bunun pek farkında olmuyor. Farkındalarsa bile dışlanma endişesi ile değilmiş gibi yapıyorlar. 

Gerçekten bağımsız mısınız?
Kendimizi modern toplumun bağımsız kadınları olarak görürken bir anda ilişkimize bakıp aslında “bağımlı” olduğumuzu fark etmemiz mümkün… Bir ilişkide bağımlı olmak her zaman kendinden ödün verip her şeyi karşı tarafa yüklemek ve onun isteklerinin olmasına çalışmak anlamına geliyor. Eğer hayatınızdan memnunsanız, yapmak istediklerinizi yapabiliyorsanız ve bu konuda bir kaygı yaşamıyorsanız, kocanız olmadan da kendi ayaklarınız üzerinde durabileceğinize inanıyorsanız sevgiden, aşktan ve bağlılıktan söz edebilirsiniz. 
Psk. Tanrıverdi, annelik rolünün de kadınlarda bocalamaya neden olabildiğini, anne olan birçok kadının kendine çok fazla “ben” yüklediğini, toplum anneliği kutsallaştırırken annenin de “Ben anneyim” ifadesine çok fazla tutunabildiğini hatta bilinçaltı düzeyde eşi ile olan sorunlarını örtbas ederek istediklerini çocuk üzerinden gerçekleştirmeye çalıştığını söylüyor. Bu aşamada anne çocuğa bağımlı hale geliyor. Eğer çocuk annenin hayal ettiği gibi olmazsa kapıyı çalan yine depresyon oluyor. 
Psk. Tanrıverdi, “Kadın eğer çalışıyorsa, istediği mesleği yapıyorsa, kendini istediği gibi değiştirebiliyorsa, kendi ayakları üzerinde duruyorsa, partneri ile, eşi ile, eşin ailesi ile ilişkilerinde dengeyi kurabiliyorsa ve çocuğunun kendisi olarak var olmasına izin veriyorsa ayakta durabilen bağımsız bir kadındır ve o ilişki bağımlılık değil bağlılık ilişkisidir” diyor. 
Bu tanımda “istediği mesleği yapıyor” olmak ifadesi yer alsa da aslında bir kadının bağımsız olması çalışmasını gerektirmiyor. Çok para kazanan ancak eve geldiğinde bunun hiçbir anlam taşımadığı ilişkiler olabildiği gibi çalışmadığı ve boşandığı halde çocuklarına sahip çıkan, depresyona girse bile kendini hemen toparlayan, kendisi ve çocukları için hayatta daha yapacak çok şeyi olduğunu bilen kadınlar da var.

 

TEKRARLAYAN AĞIZ YARALARI BAĞIŞIKLIĞI TEHDİT EDİYOR !

TEKRARLAYAN AĞIZ YARALARI BAĞIŞIKLIĞI TEHDİT EDİYOR: 

TEKRARLAYAN AGIZ YARALARI BAGISIKLIGI TEHDIT EDIYOR BIRCOGUMUZDA ZAMAN ZAMAN RASTLANAN AFT VE UCUKLARIN MASUM OLMADIGI KONUSUNDA UZMANLAR UYARIYOR. AFT VE UCUKLARIN EN BUYUK ETKISININ BAGISIKLIK SISTEMI UZERINDE ...
tekrarlayan ağız yaraları bağışıklığı tehdit ediyorBirçoğumuzda zaman zaman rastlanan aft ve uçukların masum olmadığı konusunda uzmanlar uyarıyor.
Aft ve uçukların en büyük etkisinin bağışıklık sistemi üzerinde gerçekleştiğini ifade eden İç Hastalıkları Uzmanı Dr. Ülkü Duraksoy, "Yapılan birçok araştırma göstermiştir ki; ağzımızdaki tekrarlayan yaralar, geçmeyen uçuklar bağışıklığımızın bozulduğunun en önemli aynasıdır. Çeşitli tedaviler deneriz, ağız gargaraları kullanırız ama bunlardan bir türlü kurtulamayız. Yaşam kalitemiz düşer çünkü rahatlıkla ne yemek yiyebiliriz ne de içebiliriz. Aslında çözümü ve tedavisi basittir ancak bunun için doğru testlerin yapılması ve tanı koyulması gerekir" dedi.
Tekrarlayan aft ve uçukların akla hemen Behçet hastalığını getirdiğini belirten Uzman Dr. Ülkü Duraksoy, tek nedenin bu olamayacağını belirtti ve kişiye özel, farklı testlerle bu yaraların kaynağının tespit edilmesi gerektiğinin altını çizdi. Duraksoy, şu önemli bilgileri paylaştı: "Kişiye özel mini bir araştırma yaptığımızda, kişinin neden sıkça ağız yarası veya uçuk çıkardığını ya da neden sıkça mantar enfeksiyonuna yakalandığını hemen buluruz. Genelde biz hekimleri bu konuda sürükleyen çok net araştırma basamakları maalesef bulunmamaktadır. Tekrarlayan ağız yaraları deyince akla hep Behçet Hastalığı gelir. Bunu da mutlaka araştırmak gerekir ama bu, hastalarımızı uzun, bunaltıcı bir seri test silsilesine sokmak demektir. Oysa Behçet hastalığından çok daha sıklıkla görülen, ağız yaralarına neden olan ve taranması gereken başka durumlar vardır. Bunlardan bir tanesi B vitamini eksikliğinin tespit edilmesidir. Kişide B vitamini eksikliğine neden olan tiroid hastalıklarının özellikle Hashimato ve otoimmun tiroidlerinin olup olmadığının araştırılması gerekir. B 12 vitamin kaybına neden olan mide mikrobunun da olup olmadığını araştırmak gerekir. Bunlara bağlı herhangi bir nedenden kaynaklanıyorsa, tedavi çok basittir. Eğer bunlarla alakalı bir durum değilse o zaman Behçet taramasına gitmek gerekir."

"MİDE MİKROBU TESTİ ATLANMAMALI"
Pek çok rahatsızlık gibi tekrarlayan ağız yaralarının da nedenlerinden biri olan mide mikrobunun mutlaka araştırılması ve tedavi edilmesi gerektiğine vurgu yapan Dr. Ülkü Duraksoy," Helikobakter Pylori dediğimiz mide mikrobu gastrit ve ülser yapan tüm mide ve on iki parmak barsağını tutabilir. Bu mikrop sadece bu bölgeyi etkilemez, tüm sindirim kanalını etkiler ve aşırı Gaz ve dışkılama değişikliklerine de yol açar. Vitamin emilim bölgelerini de etkilediği için unutkanlık, halsizlik, yorgunluk ve sinirliliğe hatta Depresyona da yol açabilir. Kişi bazen hiç mide ağrısı çekmez, sadece gaz yakınması veya ishal ya da kabızlık ve gaz yakınması şikayetleri yaşar. Bazen ise sadece unutkanlık ve ağız yaraları ile kendini gösterir. Bu mikrop Türkiye'de yüzde 80-93 oranlarında pozitift sonuçlar veriyor ama herkeste hastalık yapmıyor. Kişinin tedavisi sırasında tüm bağışıklık sisteminin elden geçirilmesi ve kişiye özel değerlendirme çok önemlidir. Bu değerlendirmede; kişinin yaşı, cinsiyeti, geçirdiği hastalıklar, tüm Aile ve yakın akraba ağacındaki hastalıklar değerlendirilmeli. Kişinin yaşam şekli değişikliği varsa o ele alınmalı. Uyku düzeni ve horlaması, burun tıkanıklığı var mı sorulmalıdır. Su içme miktarı ve ne tip suyu tükettiği ile güneşlenmesi veya güneşlenmemesi hatta güneşlenme şekli sorulmalıdır. Beslenme şekli sorgulanmalı; hangi gıdaları çok sevdiği, hangi tip eti ve yağı tükettiği, nasıl tükettiği ve ne sıklıkta beslendiği gibi konular da irdelenmelidir. Hastaya bu denli titizlikle yaklaşılmaz ise basit bir ağız yarası veya uçuk dediğimiz hastalık beyine giden kanalların üzerinde veya gözümüzde çıkar ki çok ciddi sonuçlara götürür. Herpes ensefalit, yüz felci gibi durumlara dahi neden olabilir"şeklinde konuştu.

Resimli Zayıflama Egzersizleri

Resimli Zayıflama Egzersizleri:

 

Günlük en iyi kilo kaybı için zayıflama çalışmaları. Toplam 10 zayıflama egzersiz ve hareketi sırayla verilmiştir. iyi çalışmalar


1 - Zayıflama egzersizi
Elleri öne - yukarı yukarı yana açarak aşağı yukarı (10-20 kez)
 
egzersiz-hareketleri


2 - Zayıflama egzersizi
Eller yukarıda. Bacaklar dik. Dizleri Kırmadan avuç içini Ayak parmaklarına değdiriyorsun.
(10-15 kez)

zayıflama-egzersizi


3 - Zayıflama egzersizi
10 kere her yöne eller yere değecek şekilde eğilin.


egzersiz


4 - Zayıflama egzersizi
Eller önde çömelip kalkın (10-20 kez)


zayıflama-hareketleri

5 - Zayıflama egzersizi
Bacakları ileri geri ve yana doğru sallayın (10 -20 kez)

zayıflama-hareketleri


6 - Zayıflama egzersizi
Yüzüstü uzanın. Bacaklarınızı keçiboynuzu şeklinde yukarı aşağı götürüp getirin
( her bacak için 10 -15 kez)

zayıflama-hareketleri


7 - Zayıflama egzersizi
Kobra şeklide denilebilir. Yüz üstü uzanın sonra başınızı yukarı kaldırıp tekrar
uzanın. (2 - 3 kez)

zayıflama-hareketleri


8 - Zayıflama egzersizi
Sırt üstü uzanın. Eller yanda. Bacakları kaldırıp tekrar indirin (10 -15 kez)

zayıflama-hareketleri


9 - Zayıflama egzersizi 
10 -15 kez mekik yapın

zayıflama-hareketleri


10 - Zayıflama egzersizi 
Sırt üstü uzanın bacakları sağa sola ileri geri hareket ettirin

zayıflama-hareketleri

Evde yapılabilecek spor hareketleri!


Evde yapılabilecek spor hareketleri !


Günde sadece 10 dakikanızı ayırmanız yeterli. Hadi o zaman iş başına...


Evde 15-20 dakikada, kolayca yapılabileceğiniz basit hareket ve egzersizlerle, formumuzu korumak mümkündür.
İşte, basen bölgesi, bel bölgesi, karın bölgesindeki yağlar için resimli basit fitness egzersiz hareketleri.  

Köprü Hareketi
evde-yapılacak-egzersizler
Köprü hareketi, özellikle sırt ağrılarına çok iyi gelir. Basen bölgenizdeki yağları eritir ve karındaki kasları da sıkılaştırır.

Eller Dizlere

evde-egzersiz-hareket

Özellikle karın ve göbek bölgesindeki yağlardan şikayetçiyseniz, bu hareket tam size göre.

Dizler Göğüs'e

egzersiz

Ayaklarınız tamamen yerde olmayacak şekilde durmalı. Karın yağları için birebir bir hareket.

Bacak Kasları

evde-egzersiz-hareket

Baldır ve alt bacaklarınızda yağ veya selülit varsa, küçük bir top alarak, resimde olduğu gibi, önce bacaklarınızın arasına koyup sıkarak, sağa ve sola doğru hareketi tekrarlayın. Ardından bileklerinizin arasına alarak aynı hareketi uygulayın.

Bacakları İncelten Egzersizler

Bacakları İncelten Egzersizle !

Yüksek yoğunluklu ve güçlendirici etkisi olan egzersizler bacaklarınızı formda tutmak için en ideal yoldur. Ancak bu egzersizleri her gün yapmanız şart.

Eğer bacaklarınız kalın ve kısaysa uzayıp giden bacaklara özenmenin pek bir anlamı yoktur. Ancak çalıştırdığınız takdirde bacaklarınızı şekle sokmak da mümkün.
Yüzme bisiklet ve yürüyüş hem yağ yaktıkları hem bacakları ve popoyu sıkılaştırdıkları hem de bunları vücudu kalınlaştırmadan yaptıkları için en ideal sporlardır. Bunun yanı sıra rollerblade de basen ve bacakları çalıştırdığından son derece etkilidir.
Bacaklarınızın 3 hafta kadar kısa bir sürede sıkılaşmasını istiyorsanız bu hareketleri haftada en az 3 kez yapın. Belli sayıda setler yapmak yerine artık devam edemeyecek kadar çok yorulana değin tekrar ederek hareketlerin etkisini artırabilirsiniz.

Baldırları şekillendirmek için
Bacaklarınızı 90 cm kadar açın ayak parmak uçlarınız dışarı baksın ellerinizi kalçalarınıza koyun. Üst bacaklarınız yere neredeyse paralel olana dek dizlerden kırın. Daha sonra elinizden geldiğince çok parmak ucuna kalkıp inin. Bu bacaklarınız için mükemmel bir egzersizdir ve baldırlarınızı da inceltir.

Bacaklarınızın iç kısımlarını inceltmek için
Sağ yanınız üzerine yatın ve sol bacağınızı sağ bacağınız üzerine atarak önünüzde durmasını sağlayın. Daha sonra sağ bacağınızı uzatarak yerden yavaşça 30 cm kadar kaldırın. Bunu yaparken sağ bacağınızı dizden hafifçe kırık tutun. Hareketi yaparken bacağınızın iç kısmındaki kasları kullanmaya özen gösterin. Daha sonra bacağınızı yavaşça indirin. Zaman içerisinde hafif ağırlıkları da egzersize katabilirsiniz.

Sıkı dizler için
Bacaklarınızı omuz genişliğinde açarak ellerinizi kalçalarınız üzerine koyun. Sol bacağınızla ileri doğru elinizinden geldiğince uzun bir adım alın. Daha sonra dizden krın. Böylece sol üst bacağınız yere paralel ve sol diziniz de tam olarak ayak bileğinizin üzerinde olacaktır. Başlangıç pozisyonuna dönrerek sağ bacakla tekrarlayın. Bu egzersiz diz bölgesinde biriken inatçı yağ rezervlerini küçültür.

Bacaklarınızın dış kısımlarını inceltmek için
Sağ yanınız üzerinde yatarak bu bacağı 45 derecelik bir açıyla kırın. Yukarıda kalan bacağı ayağınızı gergin tutmaksızın önünüze doğru uzatın. Sol elinizden destek alarak ağırlığınızı öne doğru verin. Daha sonra bacağınızı yavaşça yukarı kaldırarak 2 sayı sayın ve gene 2 sayı sayarak yavaşça indirin. Bunu tekrar edebileceğiniz kadar tekrar edin.

Üst bacaklarınızı inceltmek ve sıkılaştırmak için
Bir duvarın önünde duvardan yaklaşık 60 cm kadar uzak durun. Sırtınızı duvara dönün ve sanki bir sandalyeye oturacak gibi vücudunuzu alçaltın. Sırtınızı dik tutarak üst bacaklarınız yere paralel olana değin çömelin. Bacaklarınız iyice yorulana kadar pozisyonu koruyun. Bu hareketle bacaklarınızdaki tüm üst kasları da çalıştırmış olursunuz.