28 Şubat 2015 Cumartesi

Besin alerjisinde D vitamini eksikliğine dikkat!

Besin alerjisinde D vitamini eksikliğine dikkat!

Son araştırmalara göre iki yaşın altındaki çocuklarda D vitamini eksikliği, besin alerjisi riskini artırıyor. Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony besin alerjisi ve D vitamini ilişkisini anlattı. Besin alerjisine, bütün dünyada ve özellikle gelişmiş ülkelerde oldukça sık rastlanıyor. Amerika’da yaklaşık 15 milyon kişi besin alerjisi yaşıyor, hayatı tehdit eden besin alerjisi oranı ise 18 yaşın altında yaklaşık her 13 çocukta bir görülüyor. D vitamini eksikliği özellikle besin alerji riskini arttırıyor. Çocuk Sağlığı Hastalıkları, Çocuk Alerji ve İmmunoloji Uzmanı Doç. Dr. Akgül Akpınarlı Antony günümüzde artış gösteren besin alerjilerini anlatıyor.

Besin alerjisi nedir?
Besin alerjisi bağışıklık sisteminin normal şartlarda zararsız olan bir besin maddesini, yanlışlıkla zararlı olarak algılaması ve aşırı tepki vermesiyle ortaya çıkan bir durum.

Besin alerjileri artıyor mu?
Amerika’da besin alerjileri ile ilgili yapılan çalışmaların değerlendirildiği CDC (Centers for Disease Control) raporuna göre besin alerjileri, görülme sıklığı artan bir halk sağlığı problemi. Çocuklardaki besin alerjisi oranı yaklaşık olarak %8 ve son dönemlerde besin alerjileri eskiye nazaran %18 artmış. Besin alerjileri erkek çocuklarda kız çocuklarına göre daha çok görülüyor.

Hangi besinler alerjisiye neden oluyor?
Her türlü besinin gıda alerjisi yapma potansiyeli var, fakat en sık besin alerjisi yapma potansiyeli olan gıdalar,

Besin alerjilerinin belirtileri neler?
Besin alerjileri yaygın olarak görüldüğü gibi sadece deriyi tutmaz başta mide ve bağırsak sistemi olmak üzere birçok organı tutabilir. Örneğin mide ve bağırsak sistemini tuttuğunda ishal, kabızlık, dışkıda kan olması, bağırsaklarda kanama, iştahsızlık, reflü, büyüme geriliği gibi… Solunum sistemini tuttuğunda da, burunda tıkanıklık, kaşıntı, hapşırma, akıntı ve yine akciğerlerde öksürük, hırıltı, nefes darlığına giden astıma neden olabilir. Besin alerjilerinde doğru tanı çok önemli. Çünkü tedavide dokunan gıdanın diyetten çıkarılması gerekiyor. Tanıda deri testlerinin ve kan tetkiklerinin önemi büyüktür ve yaş sınırlaması yok. Yenidoğan bebeğe bile yapılabilir.

D vitamini eksikliği besin alerjilerinin artmasına neden oluyor mu?
Çocuk sağlığı alanında önemli çalışmaların yayınlandığı "Journal of Pediatrics"de, besin alerjileri için özellikle D vitaminin önemine vurgu yapıldı. İki yaşın altındaki çocuklarda D vitamini eksikliği, besin alerjisi geliştirme riskini artırıyor. Çocuklarda besin alerjilerine bağlı görülen atomik dermatiti vakalarındaki; dermatiti şiddetinin, düşük D vitaminin seviyesi ile ilişkili olduğu belirtiliyor. D vitamini seviyesinin çok düşük olduğu tüm çocuklarda, birden fazla besine karşı alerji geliştirme riski artıyor. D Vitamini düşüklüğünün özellikle süt ve buğday alerjileri için risk oluşturduğu bildiriliyor. Kesin alerjisi olan çocuklarda D vitamini seviyesine mutlaka bakılmalı ve eksikliği tedavi edilmeli.
süt, yumurta, buğday, soya, fıstık, fındık, balık ve deniz ürünleri. Eskiye nazaran besin alerjilerinin iyileşme süresi de uzamış durumda. Süt, yumurta, soya ve buğday alerjileri, geçme potansiyelinde iken fıstık, fındık, balık ve deniz ürünlerinin alerjileri ömür boyu devam etme potansiyeline sahip. Besin alerjilerine bağlı anafilaksi geçirme riski ise %50 artmış durumda. Besin alerjisi olan çocuklarda diğer organları tutan alerjik hastalık riski 2-4 kat artıyor (astım gibi).

Çocuklara neden sınır konulmalı?

Çocuklara neden sınır koyulmalı?

Anne ve babaların en sık karşılaştığı zorluklardan biri de çocuklara sınır koymak. Siz de çocuğunuza sınır koymakta zorlanıyorsanız, Psikolog Sandy Kasar'ın önerilerinden yardım alabilirsiniz. Sınırlar, çocukların kendilerini güvende hissederek büyümeleri için çok önemli. Anne ve babaların, çocukların kendilerini güvende hissedebilecekleri alanı belirlemeleri ve anne-babaların çocukların gelişimlerini güvenli hareket alanı içinde tamamlamasına rehber olmaları "sınır koymak" olarak tanımlanıyor. Psikolog Sandy Kasar sınır koymanın önemini, sınır koyarken nelere dikkat edilmesi gerektiğini Pudra.com'a anlattı.

Çocuklara sınır koymak neden çok önemli?
Çocuklar, hiç tanımadığı bir dünyayı anlamlandırma evresinde anne ve babalarının rehberliğine ihtiyaç duyarlar. Bu keşif döneminde tehlikeli adımlar da atacaklarından anne ve babalarının onlara rehber olması çok önemli. Örneğin çocuk sürekli yere düştüğü için yürüme zamanı gelmediğini düşünen anne, çocuğunu kucağına alabilir. Annenin kucağına alması bir sınır değil, gelişim sürecini engelleyici bir tutumdur. Annenin çocuğu düştüğünde zarar görmeyeceği bir alan yaratması, güvenli bir sınır koyma tutumudur. Çocuklar kendi sağlıklı gelişimlerini sağlamak için yetişkin bireyler tarafından konulacak sınırlara ihtiyaç duyarlar.

Sınır koyarken nelere dikkat edilmeli?
Siz sürekli fikirleri değişen birine güvenebilir misiniz? Mesela çocuğunuz aynı anda beş çikolata yemek isterse ne yaparsınız? Anne-baba “Hayır yiyemezsin!” derse; çocuk onu yemek için diretecektir. Bir sonraki aşamada ağlamaya başlayabilir. Burada anne ve babanın bir seçim yapması gerekir. Çok ağlıyor diye çikolataların hepsini çocuğa verirseniz, şu mesajı verirsiniz: "Sağlığını düşünerek koyduğum sınırlarımı direterek ve inatlaşarak beş çikolataya, ağlayarak altıya, kendini yerlere atarak yediye ve hatta sinir krizi geçirerek sekize çıkarabilirsin. Çünkü benim sınırlarım geçirgen." Bu dönemdeki tutumlarınızın çocuğunuzun bütün hayatını etkileyebileceğini unutmamalısınız. Çocuklar bir süre sonra evde anne-babasını kontrol edebilir ama dışarıda kontrol edemeyecekleri bir dünyayla karşılaşırlar. Burada problemler yaşanmaya başlayabilir. Anne veya baba koyulan kuralları aşıp, çocuğun istediğini yaparsa, çocuk evin yumuşak karnını belirler ve evin sınırlarının geçirgen ve değişken olduğunu anlar. İsteklerini, inatlaşmalarını, ağlamalarını, krizlerini istediği olmadığı zaman aynı şekilde devam ettirir.

Sınır koyulduğunda çocuklar ne hisseder?
Çocuklar kendini güvende hisseder. Kendini ispatlayabileceği güvenli bir ortama sahip olan çocuklar özgüveni yüksek, gelecekte kendi kararlarını alan ve yaptıkları davranışların sorumluluğunu alabilen çocuklar haline gelir.

Sınır koyan anne-babalar ne hisseder?
Özellikle çalışan anne-babalar için sınır koymak çocuğu "mutsuz etmek" anlamını taşıyabiliyor. Birlikte geçirdikleri kısıtlı zamanda çocuklarının her istediğini yerine getirerek sınır koymaktan kaçınıyorlar. Oysaki yanlış davranış karşısında sınır koymak, olayın mantıksal sonuçlarını anlatmak çocuğun kendini güvende hissetmesini sağlar.

Çocuğa nasıl sınır koyulur?
  • Sınırlar, çocukların yaşlarına ve yapısına uyum gösterecek şekilde olmalı.
  • Gelişim sürecini engelleyici bir tutum sergilenmemeli.
  • "Hayır! Yapma! Dur!" şeklinde tepki vermek yerine, ona yanıt vermeyi tercih edin ve bu sınırı neden koyma ihtiyacı hissettiğinizi açıklayın.
  • "Hayır!" kelimesini gerçekten gerekli olduğu noktada kullanın.
  • Sınırları belirlerken anlaşılır ve net olun.
  • Belirsizlik çocuğunuzun zihninin karışmasına neden olur. Çocuğunuz için anlaşılmayan sınır, "sınırsızlık" anlamına gelir.
  • Çocuğunuzun boyuna eğilerek ve göz teması kurarak sınırları ona anlatın.
  • Eşler ve aile bireyleri arasında ortak bir dille sınırlar belirlenmeli, kurallar başka kişiler tarafından değiştirilmemeli.
  • Sınırları bağırarak veya küçük-büyük vurmalarla anlatılmamalı. Mevlana bu durumu çok güzel açıklamıştır;"Kelimelerini yükselt sesini değil; yağmurdur çiçekleri büyüten gök gürültüsü değil."
  • Tartışma veya kriz anlarında sınırlar oluşturulmamalı. Herkesin sakin olduğu ve birbirini dinlediği anda yapılmalı.
  • Söylemek istediğiniz şeyi kısa cümlelerle ifade edin. Uzun uzun anlatmaya çalışmanız çocuğunuz için bir şey ifade etmeyecek.

Çocuklarda deprem korkusu ve kurtulma yolları

Çocuklarda deprem korkusu ve kurtulma yolları. 

Büyüklerde olduğu gibi çocuklar da deprem korkusunu derinden yaşıyor. Çocuklarda görülen deprem
fobisini yenmek için ebeyenlerin neler yapabileceğini Psikolog Ferahim Yeşilyurt anlattı.
17 Ağustos depreminde göçük altında kalanlara ulaşabilmek için sorulan o yakıcı soru hala kulaklarda: “Orada kimse var mı?” Yaklaşık 18 bin kişinin hayatını kaybettiği Marmara Depremi pek çok kişide fobiye dönüştü. Depremleri engellemek mümkün olmasa da, depreme dayanıklı binalar ile kayıp vermemek, deprem fobisini de makul bir korku haline çekebilmek mümkün. Acıbadem International Hastanesi’nden Psikolog Ferahim Yeşilyurt, 1-7 Mart Deprem Haftası kapsamında önerilerde bulundu.

Deprem fobisi nedir?
Marmara Depremi'nden sonra yurdun dört bir yanından gelen her deprem haberinde acılar tazeleniyor, korkular bir anda yeniden su yüzüne çıkıyor. Ancak kimileri var ki, onlar için en küçük bir sallantı dahi büyük korkuları tetikleyebiliyor. Hatta deprem korkusunu fobi haline dönüştürmüş ve hiçbir şey olmasa da günlük yaşantısını dahi etkiler hale getirmiş pek çok kişi mevcut. Sevmek ve üzülmek gibi korkmak da doğal bir duygu ancak fobi haline dönüştüyse de bundan mutlaka kurtulmak gerekiyor. Özellikle kemikleşmiş travmalar kişinin yaşam kalitesini bozabiliyor. Oysa şimdiki teknolojilerle birlikte daha şanslı olduğumuz, depremi durduramayacağımız ancak güvenli binalarda oturarak bunun üstesinden gelebileceğimiz düşüncesi ile ilk adımı atmak gerekiyor.

Deprem fobisi nasıl yenilir?
Önceden yaşanan depremlerin yıl dönümlerinde ve yeniden yaşanan depremlerle birlikte kişilerde travma belirtileri yeniden ortaya çıkabiliyor. Yeniden üzüntü, öfke, suçluluk duygusu, pişmanlık gibi duygularda artış yaşanabiliyor. Kaçınma davranışları örneğin çocuğu ile aynı yatakta yatmak, dış kapıyı açık bırakmak, ışık açık uyumak gibi davranışlar ortaya çıkabilir. Deprem çığırtkanlığı yapmamanın yanı sıra bu davranışlardan da yavaş yavaş kaçınmaya çalışmak, korkunun üzerine gitmek, örneğin ışık kapalı uyumaktan korkuyorsanız inadına kapalı yatmak, deprem karşısında yaşadığımız duyguları başka insanlarla paylaşmak korkularınızın azalmasına ve rahatlamanıza yardımcı olabilir. Gerekirse bir uzmandan destek alınarak ilaç ve psikoterapi tedavisine başlanarak sorundan kurtulmak mümkün.

Çocukların deprem korkusunu yenmek için ebeveynler neler yapabilir?
Ebeveynlerin deprem ile ilgili düşünceleri, hal ve hareketleri çocukları doğrudan etkiliyor. Zira çocuklar her durumda en çok "güvende olup olmadıklarını" bilmek istiyor. Yetişkinler, çocuklara model olduklarından dolayı önce kendi kendilerine sağlıklı bir ruh yapısı kazandırmalılar. Çocuklar önemli durumlarda büyüklerinin davranışlarını takip ederler. Eğer yetişkinler sakin kalabiliyorsa onlar da sakinleşebilirler. Tersi durumda siz korkuyorsanız çocuğunuz da korkacaktır. Bu nedenle kendi korkunuzu yenmek çocuğunuzun korkusunu da azaltmaya yardımcı olur. Çocuklarda güven duygusunu artırmak, onları dinlemek ve korkularına karşı anlayışla ve işbirliğine dayalı yaklaşım sergilemek gerekiyor. Onlara depremle ilgili bilgiler verildiği ve güvenilir binalarda oturulduğu taktirde bunun üstesinden gelinebileceğini anlatmak sorunun aşılmasına katkı sağlar.

Çocukların deprem fobisini yenmek için ebeveynler ve öğretmenler nasıl davranmalı?
Ebeveynlerin ve okul yöneticilerinin çocuklara depremi anlatması ve deprem anında nasıl hareket edilmesi gerektiğini öğretmesi son derece önemli. Çocukların tüm bu anlatımlara rağmen depremden korkması halinde ise, empati büyük önem taşıyor. Nasıl ki başkalarının duygularımızı hafife almasından hoşlanmıyorsak, çocuklarımız da aynı şeyi hissediyor. Bu yüzden korkusu olan bir çocuğu asla yadırgamamak gerekiyor. "Karanlıktan korkacak ne var?” gibi sorularla çocuğu hafife almak, onu utandırmak, korkularını daha da artırabilir. Onun yerine "Haklısın, korkmuş olabilirsin, ben de senin yaşındayken korkardım" gibi empati kuran ifadeler sarf etmek çocuğunuzu anlamanıza yardımcı olur.

Öksürüğü Kesmenin Yolları

Öksürüğü Kesmenin Yolları... 

Öksürüğü kesmenin yolları
Uz. Dr. Özlen Kaya Çardak, çocuklarda öksürük hakkında bilgi verdi.
Çocuğunuzun öksürük nöbetleri ne sizi uyutuyor ne de onu, anne baba olarak içiniz sızlıyor. Ne vermediğiniz ilaç kalıyor ne de kaynatıp içirmediğiniz bitki çayı. Çocuklarda öksürük kışın en sık görülen şikayetlerden biri. Peki öksürükle başa çıkmak için ne yapmak gerekiyor?
Çocuklarda tedavi uygularken amaç öksürüğü kesmek değil, öksürüğe neden olan sorunu oradan kaldırmak olmalıdır.

Öksürüğe;
- Burun akıntısı
- Boğaz ağrısı
- Baş ağrısı
- Ateş
- Kusma
- Hırıltı, hışıltı
- Sık nefes alma
- Zor nefes alma eşlik edebilir.

Öksürük yüksek ateş ile seyrediyorsa dikkat
Öksürüğe eşlik eden bulgular arasında yüksek ateş (39 ve üzeri) zor ve sık nefes alma, morarma gibi sorunlar varsa acil doktora başvurmak gerekir. Özellikle yemek esnasında ani başlayan öksürük zor ve sık nefes alma eşlik ediyorsa yabancı cisim yutulması düşünülür, çok acil tanı konup tedavi edilmesi hayati önem taşır. Çok yüksek ateş (39 ve üzeri) ile birlikte görülen öksürüklerde alt solunum yolu enfeksiyonu (zatürree) riski olduğundan, acil tanı ve tedavi şarttır.
3 haftadan kısa süren akut öksürük nedenleri arasında kış aylarında başta üst solunum yolu enfeksiyonları gelir.(Farenjit, tonsilit, otit, sinüzit, krup-larenjit vs…)
3 haftadan uzun süren kronik öksürüklerde ise enfeksiyonlarla birlikte alerjik hastalıklar (alerjik bronşit, astım) ön planda düşünülür. Ülkemizdeki sıklığı göz önüne alındığında kronik öksürüklerde tüberküloz-verem hastalığı da unutulmamalıdır.

Tedavide izlenecek yol
Kısa süreli ve ateşsiz öksürük olan kişilere tetkik yapılması gereksizdir. Yüksek ateşin eşlik ettiği öksürüklerde ve 3 haftadan uzun süren kronik öksürüklerde ileri tetkik yapılır.
- Akciğer filmi, sinüs filmi
- Kan tetkikleri (Tam kan sayımı, CRP, sedmentasyon)
İlk planda yapılması gerekli tetkiklerdir.
-”Ter testi” adlı tetkik özellikle akraba evliliğinin yoğun olduğu bölgelerde “kistik fibroz” adlı hastalığın tanısı amacıyla yapılmalıdır.
-Alerjik kaynaklı olduğu düşünülen kronik öksürüklerde ise “alerjik deri testleri” yapılmalıdır.
-Ülkemizde sık görülen bir kronik öksürük nedeni olan tüberküloz tanısı için “PPD testi” adı verilen bir test yapılır.
Öksürük almaması için hangi aşılar koruyucudur?- Boğmaca aşısı
- Menenjit aşısı Bu 3 aşı her doğan bebeğe rutin olarak yapılmalıdır.
- Zatürree aşısı

Anne Adayları İçin Dengeli Beslenme Kuralları

Anne Adayları İçin Dengeli Beslenme Kuralları: 

Anne adayları için dengeli beslenme kuralları
Anne adayları için dengeli beslenme, düzenli egzersiz ve doğru yaşam kuralları.
Her anne adayı, hamilelik döneminde mevcut kilolarının üzerine çıkar. Bu bazen 20 kiloya kadar çıkabilir. Normal olanı, 12 kilodur. Doğum sonrası dengeli beslenme, doğum sonrası egzersiz ve doğum sonrası bazı kurallara uyarak bu kilolar verilebilir. Lohusalığın sonunda geriye en az 6-7 kilo fazlalık kalır.

Kurallar
Egzersizde uyacağınız kurallar şöyledir: Odanın havalanmasına dikkat ediniz. Dar elbiseler giymeyiniz. Tuvalet ihtiyacınızı egzersiz öncesi gideriniz. Göğüsler boşalmış olmalıdır. Emzirmeden hemen önce egzersiz yapmayın. Erken lohusalık döneminde yatakta sık sık yüzüstü yatınız.

Dengeli beslenme
- Günde 8 porsiyonu geçmeyin. Kalsiyumlu besinler, karbonhidrat, protein, sebze ve meyve tercih edin.
- Tatlı ve hamur işlerinden uzak durun. Tatlı ihtiyacınızı kuru ve taze meyvelerle giderin.
- Akşam yemeklerini daha hafif yapın. Eğer sabah ve öğlen çok fazla yediğinizi düşünüyorsanız akşam yoğurt ekmek veya müsli yiyebilirsiniz.
- Ara öğünleri atlamayın. Bu öğünlerde meyve veya yoğurt yiyebilirsiniz. Yanında 2-3 bisküvi ya da kuru incir ceviz ilavesi sizi tatmin edecektir.

Egzersiz
- Karın kaslarınızın eski formuna dönmesi için her gün egzersiz şarttır. Erken lohusalık döneminde vücudun eski haline dönmesini sağlayacak jimnastik çalışmaları, dört gruba ayrılabilir.
- Şayet normal doğum yaptıysanız egzersizlere çocuğunuzun doğumundan bir sonraki günden itibaren başlayabilirsiniz.
- Doğumunuz sezeryan ise doktorunuzun tavsiye ettiği günden sonra egzersize başlayabilirsiniz.
- Düzenli olarak günde birkaç kez düz bir zemin üzerinde egzersiz yapmanız gerekir.
- Egzersizlerinizi yavaş ve ani hareketlerden kaçınarak yapınız.

Günlük diyet
- Ekmek grubu 6 porsiyon
- Protein grubu 4-5 porsiyon meyve grubu 3-4 porsiyon
- Süt grubu 1-2 porsiyon
- Sebze sınırsız
- En az 1.5 litre su
- 2 yemek kaşığı zeytinyağı ile pişirilecek 1 kilo sebze yemeği

Örnek kahvaltı
- 2 kibrit kutusu yağsız peynir
- 1 dilim kepekli ekmek
- 6 kaşık cornflakes
- 200 cc süt (bir bardak)
- 5 tane zeytin
- 1 dilim kepekli ekmek

27 Şubat 2015 Cuma

Bebekler İçin 5 Yasaklı Besin!

Bebekler İçin 5 Yasaklı Besin...

0-1 yaş döneminde bebeğinizi bu besinlerden uzak tutun!

ÇAY
Çay, süt çocuklarına ve küçük çocuklara önerilmiyor. Çünkü içeriğinde bulunan tanin, demir eksikliğine, içine eklenen şeker ise iştahsızlığa ve diş çürümelerine neden oluyor.

BİTKİ ÇAYI
Papatya, yeşil çay gibi bitki çaylarının da demir emilimini azaltıcı etkisi var. Aynı zamanda bazı farmakolojik ajanlar içeren bitki çaylarının, süt çocukları ve küçük çocuklar için güvenilirliği konusunda yeterli bilimsel araştırma yok!

BAL
Bal; fruktoz (yüzde 41), glukoz (yüzde 41) ve suyun (yüzde 8) bileşiminden oluşuyor. Clostridium botulinum sporlarını içerebilmesi nedeni ile botulizm (botolismus toksininin yarattığı
enfeksiyon) riski taşıyor. Süt çocuklarının mide asidi düzeyi düşük olduğundan bir yaşından küçük çocuklara bal önerilmiyor.

ŞEKER
Şeker pancarından elde edilen bir besin olan şeker, vücuda enerji sağlıyor; başka bir besin değeri bulunmuyor. Boş enerji kaynağı olduğu için bebek beslenmesinde şeker yerine
pekmez veya süt şekeri laktozun kullanılması daha doğru. Ayrıca çocuklarda fazla tüketilmesi iştahsızlığa ve diş çürüklerine, ileriye dönük hatalı beslenme davranışlarının gelişmesine ve dolayısıyla şişmanlığa neden oluyor.

BAKLA
Zehirlenme ihtimaline karşı 0-1 yaş döneminde bakla önerilmiyor.

Tercih sizin!


Tercih size kalıyor!


Doğru uygulanan günlük bakım daha güzel, taze, genç bir cilde ve bedene sahip olmamıza  yardımcı oluyor. Peki siz bunu gerektiği gibi  yapabiliyor musunuz? Bu ay cilt, saç, makyaj konusunda birçoğumuzun karşılaştığı sorunları ele aldık, çözümler aradık.

KURU ŞAMPUAN KULLANMAK MI, SAÇLARI HER GÜN YIKAMAK MI?
Kurusu, gerçeğin yerini tutmuyor
Kuru şampuan kullanmak, spor salonundan çıktıktan sonra işinize yarasa da gerçek bir şampuanın yerini tutmuyor. Her gün düzenli olarak saç yıkamak ise saç köklerinde bulunan yağ bezlerindeki yağ üretimini artırıyor. Sülfatlı şampuanlar her ne kadar saçı kurutsa da saç kremi kullanmak oluşacak nem kaybını önleyebiliyor. Öte yandan üç gün ya da daha uzun süre yıkanmayan saçlarda da pullanma, kaşıntı ve saç kaybı görülebiliyor.

SİVİLCEYİ KAPATICI İLE GİZLEMEK Mİ, SIKMAK MI?
Bir anlık hevese kapılmayın
Sivilceyi sıkmak çok daha cezbedici olsa da yapmayın. O sivilceyi sıkmanın hem teninize zarar verdiğini, hem de yüzünüzde kızarıklık ve iltihap oluşmasına yol açtığını unutmayın. Bu noktada kapatıcı krem kullanmak daha doğru bir seçenek oluyor. Şayet sorununuz akne ise çok az kapatıcı kullanmanız gerekiyor. Çünkü kalın bir tabaka halinde uygularsanız gözenekler tıkanıp, cildinize daha çok zarar veriyor. Siz iyisi mi sivilce kurutucu bir medikal krem alıp, dışarı çıkmadan bir saat önce sivilcenin üzerine uygulayın. 

ESKİ MAKYAJI TAZELEMEK Mİ, CİLDİ SABUNLA YIKAMAK MI?
Temizlik tek şansınız değil!
Eğer tek şansınız ofis tuvaletindeki sabunsa, yüzünüzü yıkamaktan vazgeçin. Aksi halde cildinizi zımpara kağıdı gibi hissedebilirsiniz. Endüstriyel antibakteriyel sabunların cildinize verebileceği zararın, üst üste makyaj yapmaktan daha fazla olacağını unutmayın. Bazı sabunlar deterjan içerdiği için yüzün doğal nemini alarak, ciltte kuruluk ve tahrişe neden oluyor. Cildinizin parlayan kısımlarının yağını bir tuvalet kağıdı ya da mendil ile alıp üzerine makyaj yapabilirsiniz. Az miktarda uygulayacağınız bir pudra da iyi sonuç verebiliyor. Ama kremsi bir fondöten gözenekleri tıkayabiliyor. Gelecekte bu tür sorunlarla karşılaşmamak için masanızda makyaj temizleme mendili bulundurmaya ne dersiniz?